4 Haziran 2016 Cumartesi

Uykusuzluk

Uykusuzluk hatta latince adıyla "İnsomnia" nedir? Teknik tanımı; Uykusunu verimli bir şekilde, biyolojik saate uygun olarak alınmama durumuna denilmekte. Doğru de aslında, verimli alamıyoruz. İlla akla hiç uyunmama durumu gelmesin. Lakin ben verimli uyuyamıyorum. Son 10 yıl içerisinde, istisnalar harici, asla!

Bu uykusuzluk, öyle boktan ki, ne uyduğunu anlıyorsun, ne de gördüğün rüyayı. Ulan haydi uykuyu alamadık, bari rüyayı güzel görelim. Gerçi okuyan birisi " Ulan ben rüyada görmüyorum " derse de, sövse de haklı şimdi. Elemanda kombo olmuş olacak çünkü. Söv be, ne olacak. Ben bile kendime çok sövüyorum bazen emin ol, salla gelişine güzelinden gitsin. Ama bende kendisine, samimiyetsizliği açısından küfrederim çünkü eğer Borderline veyahut ağır derece Şizofreni, Bipolar değilseniz, rüya görmemeniz imkansız. Yani, bana yalan söyleme, benden önce kendine de yalan söyleme! Unutuyorum dersen haklısın çünkü görmüyorum diyenler, görüyorum diyenlere 2-3 kat daha çabuk unutuyor rüyalarını, bunlar hep bilimsel ve uzun soluklu araştırmalar, kısa çaplı olsa valla yazıma koymam ulan.

Niçin uykusuzuz, niye uykuyu alamıyoruz biz moruk ya? Hayatımıza bir kere en az harbiden sıçılmış oluyor! Gerçi bu herkesin " Ya, hayata bana çok vurdu ühühüh " diyince ağzına kürekle vurasım geliyor. Sana hayat vurmuyor, hayatın getirdikleri ve yanlış kişisel seçimlerin vuruyor bu bir! Tercihlerinden dolayı genelde hatalı sen oluyorsun bu iki! Hayatının merkezine yanlışı koymuşsun bu da üç! Sadece kötü olaylar ve ölümlere bir şey diyemem, hiçbirimız diyemeyiz. Ölüm çünkü çok ciddi, ölümden daha ciddi hiçbir şey yok bu hayatta ve her nasıl olursa olsun, sevilen bir kişinin kaybı daima ruhumuzda bir yara açar, kabuk bağlar, ve yara kapanır. Ama izi de kalır. Sevilen kişinin değeri ne kadar büyükse, yara o kadar geç kabuk bağlar, o kadar geç kapanır ve izi de o kadar büyük olur. Güldüğümüz anları mı diyorsun? Eh be güzel kardeşim, hayat bu. Hayata akılıp gidiyoruz, unutuyor gibi oluyoruz, aklımızdan çıkıyor o anlık telaşlarla sadece o kadar. Bazı zamanlar, ayağında çok büyük bir yara olur ya, o yara başta acıtır ama sona kabuk bağlar, geçer ama izi kalır, senin için berbat ve olmaması gereken bir izdir, ama kalır. O izi da sadece, işten eve gelirken çoraplarını çıkartırken o izi görüp, olanları yeniden hatırlaman gibi...

Ölen her " Gerçek sevdiğimiz " için, Allah rahmet eylesin. Rabbim günahlarını affetsin. Sonuç olarak, ölüm harici her şeyden mutlaka hata payımız vardır. Çünkü bazen sen yanlış kişiyi seçmeseniz bile, olaylar bir şekilde sizin de katkınızla, yanlış cereyan eder ve doğru kişiler, bir de en yanlış kişiler haline gelir zamanla. Ama ben bir şey yapmadım ki, diyorsun bazen hani değil mi? Aslında yapıyorsun. Çünkü karşındaki de insan, azıcık objektif ol lan. " Benim dediklerim yüzünden böyle mi davrandı lan acaba? " Sorusunu sorarsan, aydınlanacaksın ehehe. İşin özü, mutlaka senin de hataları olduğun her türlü bir nokta var. En fazla %70 yerine %25 hatan var, e ama var! Gelip hata muhasebesi mi kasacağız yani! Özür dilemek de bir erdemdir bazen, onu hatırlatmak istedim. Sonuçta gururlardan ve gereksiz kibirden arınmak gerek, hepimizin insanız. Ulan o değilde uykusuzluktan ne ara buraya geldim ehehe. Harbiden çeneme var ya...

Heh, bu yüzden uykusuzuz. Bazen kendimizi eleştirmekten kaçınsak bile, vicdanın varsa, o asla kaçmıyor hiçbir şeyden. Daha geçen okudum, herif öz kızını borduma kitleiyp 24 yıl, "3 günde 1 " tecavüz etmiş ve tam 7 çocuk doğurmuş. Bodrumda ve bu fütürsüz orospu çocuğu, bazıları anası orospu olmasa bile sonradan orospu çocuğu olacak kadar büyük yeteneklidirler. Bir gün çocuklarından birisi fena hastalanıyor. Babası olduğu çocuğu " Nasıl babaysa ibne! " hastaneye götürmeye karar veriyor ve o sırada, kızcağız da bodrumdan ilk defa dışarı çıkıyor. Tam 24 yıl sonra! Karısını da ne dolapla ikna ettiğini, netten araştırıp okuyun. Karısı da tam safmış harbiden. Sonuç olarak bir takım açıklıklar bulunuyor. Yıllardır kapalı olan soruşturma yeniden açılınca, tecavüzcü yavşak baba " Her boku itiraf ediyor. " İşte anahtar kelime! Vicdanınız sizi asla terk etmiyor. İster 24, ister 34, ama terk etmiyor. Sen onu bıraktığını zannediyorsun, o kadar. Çok sövdüm de, ulan bu herife sövmeyip kimse söveceğim be! Sonuç olarak, vicdanımız yüzünden uykusuzuz moruk. İster kabul et, ister etme. Etmezsen daha çok uykusuz kalacaksın.

Haa, ben ettiğim halde uykusuzum. Sanırım ben de var bir haltlar, bu konu için yakında zaten bir uzmana başvuracağım gerçi o da 2 uyku hapı yazacak. Onunla gelecek uykuyu da pek istemiyorum ya, büyük de konuşmayayım. Zamana bıraktım ben o mevzuyu. Bu yazı bitince benimle beraber, gelin vicdanlarımızı bir kez daha, kendimize gram acımadan ve objektif olarak yoklayalım. Hazır mübarek Ramazan'da geliyorken, bunları akla getirip oruç tutanlarımız " Hiç kalp kırmasın mümkün olduğunca ve de daima sabretmeye çalışsınlar. " gene uzadı ve gene sonuna dek gelmeyecekler varsa, parça parça okusunlar. Sonuna dek gelen sen, evet sen! Blogumuzdan 1 adet sarılma kazandın, hem de sımsıkı! Ya başka ne kazanacaktın! Mehmet Ali Erbil gibi sana muftak seti mi verecektim lan! Arkamda sponsor olsa verirdim dostum da, tek kişi var blogun arkasında o yüzden, sarılmayla idare et. Sabrına ve okumana sağlık, vicdanınla baş başa kalın, hadi 2 aşık romantik anlar geçirin ehehe. Haydi eyvallah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder