29 Ağustos 2016 Pazartesi

Kur'an'da Baş Örtüsü Var Mıdır?

Selamın aleyküm usta. Nasılsın? Ben idare ediyorum Allah'a şükürler olsun. Bu yazı başörtü mevzusu ile ilgili olacak. Çok konuşulup, çok çiziliyor. Ben de bu konuyla ilgili araştırdım epeyce ve çok yazı okuyup, çok video izledim emin ol. Önceden yazılardan arta kalan zamanlarda bakıyordum. Son 3-4 gün sırf senin için sadece bu konuya kapandım. Kıymetini bil ve gevşeklik etme. En azından uzun bir vaktinde bunu sonuna dek oku çünkü ciddi bir emektir bu. Görüşe katılmasan bile saygı duymak zorundasın ve sana bunun garantisini veririm ki, okuduğun hiçbir kelime asla boşa gitmeyecektir. Yazıyı okuyup sorgula, alacağın karar ve yazıdan çıkaracağın anlam seni bağlar, leydim söyler, gagam ağlar ehehe. Tak kemerini, başlıyoruz! 

Önce çeşitli insanların videoları var bu konuda. Onlara tek tek cevap vereceğim. Buradan girelim, sonra sen sağ, ben selamet olacağız biraz. Bu arada, bu yazıyı gerçeklerle yüzleşmek isteyenler pür dikkat okusunlar. Zira ben Mevlana değilim. Herkese de gel demiyorum, ön yargısız okuyun diyorum. Bu yazımdan sonra bana kafir diyen de olacaktır. Dileyene dilediğini demekte özgürdür zaten. İfade özgürlüğünü savunan birisiyim ben. Beni yüce Allah öyle bulmasın yeter, geri kalanınız mürted bulsa dahi umrumda değil, inan bana. İnsanları umursarsan, çok kafan karışır ve çok batarsın. Okuduklarını sorgula ve kendin kararını ver. Ben sana tonla delil sunsam dahi bunun muhakemesini ve beyin fırtınasını yap. Yanlışsam da çık bak, Kur'an böyle diyor de, tartışalım. Delil ile yanlışlardan dönmek olgunluktur. Öf, çok edebiyat yaptım la işte. Hadi başlıyoruz. Let's do it! 


Mehmet Okuyan kendisi. Birçok konuda kendisiyle benzer fikirlere sahibim. Zira sadece Kur'an demekte birçok konuda. Hazır yeri gelmişken şundan bahsedeyim. Mehmet Okuyan, Caner Taslaman, Mustafa İslamoğlu gibi insanlar genelde Kur'an kaynaklı konuşurlar bu noktada eyvallahım onlarla. Benim ayrıldığım nokta, hadis seçmece oluşları. Hadis seçmek bana aşırı ters gelen bir durum şahsen. Ben bunu milleten tepki çekmemek adına giriştiklerini düşünüyorum şahsen çünkü görüşlerini dinletebilmek için bu kesmin biraz suyuna gitmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bu bana çok riyakar geliyor açıkcası. Ancak kendince haklılar çünkü milletin suyuna gitmeden bizim memlekette çok bir aşama gidemezsin. Benim gibi 3-5 dinleyenin olur o kadar. Kur'an'dan konuşuyorum ben bu yola ve blogu açtığımdan beri ve daima öyle olacak inşallah. Biz, Allah'a iman eden, meleklerin, resullerine ve kitaplarına da inanan kimseleriz. Bitti gitti. Bunun lami cimi yok. Hadis konusunda "Resul'e itaat" diyeceklere yine bir, iki serzenişte bulunup videonun yorumuna geçeceğim. Resul, Kur'an'a insanları çağırıyor ve hep Kur'an ile insanları dine davet ediyor ama insanlar Kur'an, yani Allah'ın kitabı yerine peygamberin hadisleri ile dine şekil veriyor. Akıl işi değildir bu. Hadis konusuyla ilgili blogda "Hadis Mevzusu" adlı yazımı okuyabilirsin ve o yazının devamı da ileride gelecek inşallah. Zira dinde çok aşırı yanlışlar sırf Hadislerle dine ekleniyor ve din Allah'ın dini olmaktan çıkıyor. Ancak insanlar Allah'ın dinini yaşıyoruz zannediyorlar. "Resul'e itaat" Diyen arkadaşlar, Kur'an'a açıp bakın, hatta siz hazırcsınız. Ben size bir amme hizmeti daha yapayım, zaten hep yapıyorum. Gene yapayım, elime mi yapışır ki ;

"Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" - En'am 50

"Onlara bir ayet getirmediğinde, "onu da şurdan burdan derleseydin ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir." - A'raf 203

"Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." - Yunus 15

"De ki: "Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim." - Ahkaf 9

Resul'e itaat neymiş, "Vahyedilene uymak" imiş. Yani hadisler değil, sadece Kur'an-ı Kerim kitabıymış. Daha da anlamadıysan zaten sana yapacak bir şeyim yok, ama ya kafası karışan ve meraklanan sen, evet evet, sen! Seninle daha çok işimiz var. Buraya takılma da devam edelim.

Mehmet Okuyan, burada Nur 30 ve 31'i yorumluyor. Bakınız, videonun başında Hz. Esma kaynaklı bir rivayetmiş. Evet doğru, "Kendiliğinden görünen kısım müstesna" istisnası vardır hocamız arapçasını da okuyor evvela. Buradaki yorum doğrudur, eyvallah. Ama tutarsız kısmı şurası, neden buna Kur'an'dan mana verip, geri kalanına peygamberden rivayet alıyorsun? Adı üstünde, rivayet bu. Peygamberin bunu söylediği ve Hz. Esma'ya böyle anlattığının kaynağı, delili nedir? Yok, bulamazsın. Çünkü rivayet ve ben çeşitli yazılarımda da belirttim. İnsan hafızası nankördür. 5 yıl önce sen ne yediğini, ne söylediğini hatırlıyor musun? Hayır. Rivayette 4,5 yıla bile güvenmek akıl işi değilken, siz kalkıp 200-250 yıl sonra rivayet edilmiş şeylerle ayetlere izah getirmeye kalkışıyorsunuz. Yanlıştır ve akıl işi değildir. Oysa sen değil misin hocam "Kur'an'dan konuşulacaksa dosdoğru konuşulmalı" diyen? Sensin. O zaman neden burada kalkıp rivayeti esas almaktasın da geri kalan ayetleri ve Nur 31'de geçen esas kelimeleri esas almadın? Bu konuda çeşitli kaynakları yorumladıktan sonra, örtünme hakkında ayetler ve kendimce tespit ettiğim tefsir ile her şey oturacak. Hadi çayını, kahveni, kolanı kapıp gel. 

Geldin mi? Gel güzelim gel. Dediğim gibi bu tip insanların bunu yapamsı şaşırtıcı. Zira işine geleni seçiyor konumuna düşüyorsunuz bu tip bir iş yaptığınızda ve ben, ateist olsaydım bu insanları sırf bu açıkları yüzünden çok rahat köşeye sıkıştırabilirdim. Her neyse videoya devam edelim. Cilbab'a değinmiş, doğru bir noktadır. Lakin Cilbab hocanın değerlendirdiği manada değildir. Bu "Cilbab" kelimesinin anlamına ve yazının sonunda ayetlerin tefsir kısmında göreceksin, sabırlı ol. Direkt sona atlarsan yazının manasını ıskalarsın. Hocam, o ayeti ben tahmin ediyorum ama yolla gelsin bakalım ve o ayette başa bir vurgu yok. Bak, kendin diyorsun "Kendiliğinden görünen kısım" var diye ve doğru da diyorsun, çünkü var. O konuda da katılıyorum. Örtmesi yine kendi tercihidir ama benim isyanım bunun Kur'an'da farz kılınmış gibi lanse edilmesidir. Kur'an'da avret ve ziynetlerin örtünmesi ve tahrik edici unsurların örtülmesi gerektiği vurgulanır. Yüzünü ve saçlarını kapat demez Kur'an, ancak bu insanlara gelenekle bu empoze ediliyor ve yanlış meallerle insanlar bunu farz zannediyor. 

Ben doğruları konuşan, Kur'an diyen bir adamım ve Allah'ın sözüyle konuşuyorum. Asla eğip bükmüyorum moruk. Zaten eğip büksem benim buradan ne kazancım olacak ki? Bana parasal hiçbir getirisi olmayacak. Manevi getirisi olur ama o da bana uymuyor. Zira, yalan konuşmak özellikle Kur'an hakkında yalan konuşmak, işte bu üstüne çok titrediğim bir konudur. Hem hazır gelenek demişken, geleneksel inançları savunuyorsan sana burada yine doksana gol atacağım. Kur'an gelenekselliğe, yani atalardan gelme şeylere karşı sert bir tavır takınır canısı. Sadece bir konuda savunur gelenekselliği o da Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. İshak'dan gelen inanç olan İslam'ın, yani sadece Allah'a kulluk etmenin olduğu Bakara 133 ayeti hariçtir. Evvela hariç tuttuğum ayeti atayım. Saklarsam, bunu niye saklıyorsun dersen haklı konuma düşersin çünkü ve burada doğruları konuşuyoruz. Al sana o ayet ;

"Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar mıydınız? Hani, oğullarına şunu sormuştu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevapları şu olmuştu: "Senin ilâhına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına, tek ve biricik olan ilâha kulluk edeceğiz; biz yalnız Allah'a teslim olanlarız." - Bakara 133

Burada, Hz. İbrahim'in, Hz. İsmail'in ve Hz. İshak'in da ilahı olan, Allah'ı ilah edinmemiz, sadece bu konuda atalardan gelen mirasa sahip çıkmamız gerektiği açıkca vurgulanıyor zaten. Gelelim o dediğim ayetlere ;

"Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!" - Bakara 170

"Onlara, Allah'ın indirdiğine ve resule gelin dendiğinde şöyle derler: "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter." Peki, ataları hiçbir şey bilmiyor, doğru yolu bulamıyor idiyseler de mi?" - Maide 104

"Dediler ki: "Sen, yalnız Allah'a ibadet edelim de atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin? Eğer doğru sözlü isen hadi bize bizi tehdit ettiğini getir." - A'raf 70

"Şöyle de demeyesiniz: "Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?" - A'raf 173 

"Dediler ki: "Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çeviresin de bu toprakta devlet ve ululuk ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, ikinize de inanmıyoruz." - Yunus 78

"Dediler ki: "Ey Sâlih! Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun?" - Hud 62

Mesajı almışsındır diye umuyorum. Al sana tertemiz ve tartışılmaz, mesajı net 6 adet "Atalara" yani gelenekçiliğe laf vuran Allah'ın ayetleridir. Daha böyle çok ayet var, Kur'an'a okumaya başlarsan göreceksin rahat ol. Tek bir hocayla sınırlı kalmayacağım genç, rahat ol sen. Hocamızdan devam ediyoruz ve kameraları tekrar Baş örtüsünü meşrulaştırma konferansına çeviriyoruz. Ziynet, süs ve mücevher demektir bu doğru. Niçin taktığı da bizi ilgilendirmez buna da eyvallah. Baş ile alakalı cümleye gelelim.

Öncelikle açıklamasına gelirsem, ben zaten emir olmadığını söylemiyorum. İstisna durumlar hariç  bu durumdan kadınlar sorumludur. Zaten bu da emir anlamına geliyor. Ancak bu emir "Baş" bölgesini kapsamıyor. Ayet "Göğüs kısmını" kapsıyor ve emir bu konudadır diyorum. Emir değil demek başkadır, emrin yeri "Baş" böglesi demek başkadır. Bunu ayırt edemiyorsan, ayırt edebildiğin bir zaman diliminde yazıma devam et.

Hocam sen ceyb dedin ama ayete "Cuyub" var sen hayırdır? Baş örtüsü manasını vermesi için ceyb demek zorunda zaten. Ceyb, Cuyub kelimesinin tekilidir. Cuyub derse adam, e hocam bu Ceyb kelimesinin çoğulu diyecek adama bir sivrizeka ve apışıp kalacak. Nur 31'i okuyorsun hocam ve ben sana Nur 31'i çok güzel izah edeceğin moruk. Yazının sonunda Kur'an ile örtünme ilgili dolalyı ve direkt anlatımı içeren tüm ayetleri ki, zaten birkaç ayetten ibaret. Hepsini atıp Nur 31'i özellikle didik didik edeceğim. Çünkü türban, tesettür gibi olguları bu ayeti eğip bükerek yorumluyorlar. Hazır dini bir konuda eğip bükmek demişken, bakalım bu konuda Allah ne demiş?

"Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler." - Ali İmran 78

Devam edelim genç. Evet hocam, burada resmen sıçtın ve daha da sıçtın. Hamr’ın yani şarabın aklı örtmesi ve akıl, baş ilişkisinden hımarın da başörtüsü olduğu iddiası, son derece tutarsız bir zorlamadır. Az evvel de sen bunu yaptın. Video'da 9:40-10:01 arasını dikkatle izleyin. Aynen bunu yaptı. Buna karşıt olarak, basit bir ters mantıkla baş-akıl ilişkisinden de "Hımar başı örter", akıl da baştadır, "Öyleyse hımar akıl örtüsüdür" ve öyleyse şarapla aynı hükümdedir denilebilir, tersine mantıkla çıktığında bunu da dediğin hükmün sağlaması olması gereklidir. Matematik'de nasıl bir kesin hüküm gösterirsen, ispat için sağlamasını yani tersine mantıktan da aynı sonuca varabilmelisin. Ancak burada senin mantığınla oldukça saçma ve tutarsız bir yere çıktık hocam. Üstelik Kur’an’da kullanılan bir kelime, her ayette aynı anlamda olmayabilir! Bunu en iyi bilenlerden birisi de sensin. Malum hafızsın ya hani. Senin tek izahın bu ve ben bunu sağlamasından giderek tıkadım gördüğün gibi. Eğer sağlamasına değil, dediğin hükme uyuyorsan ki, uyuyorsun. O zaman işine geleni almış oluyorsun. İyi niyet veya kasten onu bilemem, ama yaptığın budur. Örtüleri saydın tek tek ve doğru bunlarda "Res" yani baş yoktur. Çünkü bunlar örtü demektir, her türlü örtü manasına gelir. En basitinden türbanlı arkadaşım sen okuyorsan türbanını evde çıkartıyorsun mutlaka. O ev bile sana örtüdür işte. Bu kelimeler de bu anlama geliyor işte. 

Hocam şimdi benim savunduğum kısıma geldi, esas şov şimdi başlıyor! Evet onlarda baş kelimesi yok olması da saçma ve burada da sağlam sıçtın hoca. Ona kalırsa sen içine fanila da giyiyorsun ama gövde kelimesi var mı? Yok. Don, boxer giyiyorsun. Orada göt, popo kelimesi var mı? Yok. Çorap giyiyorsun, ayak kelimesi var mı? Yok. Burada bizim baş yok dememiz, sadece örtü olmasından kaynaklıdır. Çünkü örtü'de, örtmen gerekli olduğu açık ancak "Ben nereyi örteceğim?" diye bir soru sorulduğunda, işte o zaman sıkıntı çıkıyor. Bu yüzden baş kelimesi yok diyoruz. Abdest kısmında bal gibi Ruus, yani Res kelimesinin çoğulu gayette geçiyor ayrıca. Oysa çorap kelimesinde ayak geçmediğine rağmen nereye giyeceğin, don ve boxer, ya da yukarda örnek vermedim ama sütyen'in takılacağı ve giyileceği yerler barizdir. Ancak Kur'an'da kast edilen yer baş olarak sınırlamayınca sana göre sıkınıt çıkıyor. Şu an senin mantığından gidiyorum da 2 tarafdan da ofsayttasın hocam. Burak Yılmaz gibi ofsaytta ısrar etmen anlamsız. Biz emir değildir de demiyoruz, emrin yeri "Baş" değildir diyoruz. Bu videoyu iyice detaylı inceledim, çünkü bu konuda en tutarlı olarak forumlarda bu videoyu gösterenler var. Bidat Ehli diye karaladığınız herifin videosunu delil göstermek de ayrı riyakarlık zaten. Bu videonun gerisi de şahsına ait izahları içermekte yine. Son olarak sen Allah'a dinini mi öğretiyorsun diyorsun ya Mehmet Okuyan. Sen burada, bu mantıkla Allah'a dinini öğretmiş olmuyor musun? Öz eleştiri mühim şey gençlik. Her neyse, diğer bir videoya geçelim.



Bu şahsın adi, Nouman Ali Khan. Kendisi sünnilerin favorisidir. Has sünnidir çünkü kendisi. Nouman beyler de bu konuda ufak bir video çekmiş, eh ben de inceleyeyim. Normal sohbet tadımda vermeye çalışılmış bir yapay samimiyet çalışmasından sonra, bir bayandan e-mail aldığını anlatıyor. Kur'an hakkında konuşacaksak doğru olmalıyız diyor. Eyvallah doğru diyorsun. Devamını da oynat Nouman'cığım. Ben yol yordam bilmiyormuşum. Hadi gel öğret ya, çok zahmet olacak sana.Millet de bayılıyor ya bu herife. Zaten görüşünüzü yedirmek için "Sen mı bileceksin, sen kimsin ki bunun yolunu bileceksin?" tarzı aşağılamalarınız meşhurdur sizin.  Evet, araştırmalarım yani okuduklarım beni buna itti, doğrudur. Alttan alttan "Fitneci olabilirler" minvalinde bir de "Fitne vs. olduğunu düşünmek istemiyorum." diyor. Lan sen öyle düşünsen kaç yazar, tipe bak la. Buram buram riyakarca bir cümle olduğu mimiklerinden bile bariz. Farklı kelimeler mevzusu olduğu da doğrudur, eyvallah. Hicab kısmında da haklısın. Biz de bunu onaylıyoruz zaten. Birazdan o bizi ayıracak yol gelecek seninle Nouman. Başı da kapsıyormuş? Bak sen hele, nereden geldin bu kanıya? İzah ve delil getir. 

Evet erkekler de o dönem örtünürdü, çöl ve kum fırtınalar vesaire etkenler bir de toplumun kültür geleneğinden gelen giyim şekli nedeniyle buna da itiraz ettiğim yok. Eski geleneği sürdürelim diyor arkadaş ilerleyen kısımda. Önceden örtünüyormuş, o da "Hımar"mış. Ayetteki örtün manasıyla geleneği sentezliyor. Gelenekçilerin tek ve biricik metodudur. Ayetin içine geleneği salça ve baharat gibi katmak yani. Klasik yargıda bağladı, Okuyan'ın savunmasının aynısına geldik "Hımar" alkol demektir, alkol içersen sağlıklı düşünemezsin. Yani başın bir şeyle örtülmüş gibi olur ve bu yüzden, hımar baş örtüsü demektir minvalinde bir dayanak getiriliyor. Nur 31'i tefsir ettiğimde durumun böyle olmadığını ve işin sağlamasından, yani tersinden gittiğinde olayın saçmalığını göreceksin. Atın saçlarını, "Hımar" örneğine delil gösteriyor arkadaş. Tutarsız bir delildir bu. Ona kalırsa benim saçlarım da siyah, tenim esmer. Siyah saçlarım başımı "Hımar" olarak mı örtüyor yani? Bu mantıkla kadınların saçları zaten teninin bir kısmını örtüyor. Saçı siyah, geri kalanı tenini esmer, beyaz, zenci olsun hiç fark etmez. O saç, zaten kadının başını kapatıyor. Ama o "Teni" diyeceksin değil mi? Nouman aynı örneği verince, atın tenini onaylıyorsun da insana gelince mi onay değişiyor? Açıklaması da, atlar şal kullanmıyormuş. Saçı olan erkekler ve kadınlar da normalde bu örnekte yine şal kullanmıyorlar. Felsefik olarak tutarsız bir delildir. Ayrıca bir "Hımar" kelimesine her türlü örtü diyoruz, şal ile kısıtlamıyoruz. Sen "Şal" diye kısıtlıyorsun Noumancığım. Bu video da buraya kadar yeter. 



Bu kişinin adı da Hakkı Yılmaz, şimdi de onu inceleyeceğiz. Araştırmacı yazarmış, peh! Göreceğiz araştırmalarını... Güzel girdi Allah var. Kur'an ayetleri doğru ortaya konmalıdır. Eyvallah, doğru laf demiştir. Kur'an gelecekmiş, eh gel bakalım. Yukarıdakiler de öyle gelmişti, bakalım sen nasıl geleceksin merak ediyorum. Giyinme ile başla bakalım. Kelimenin anlamı doğrudur. Eyvallah. Kendimi korumak güdüsüyle giyinmesi doğrudur. Zira, Allah zaten açık giyenenleri kadınlara örtünmesini tavsiye eder Ahzab 59. ayetinde geçer. Nahl 80 ve 81 dedin, orada stop edeceğiz Hakkıcığım. Bakalım bu ayetlere seninle genç.

"Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden size, gerek göç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler yaptı. Ayrıca, hayvanların; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi. Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O'na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz." - Nahl 80 ve 81

Ayetler çok açık. Korunmamız için Allah'ın bize verdikleri anlatılıyor. Hakkı buradan beslenecek herhalde, oynat Uğurcum! Sözlerimi teyit edin diyor evvela, sonrasında da dine sahip çıkın diyor. Ayete geldi sonunda. Evet doğru normal bir giyinmektir kastedilen, takva giysisi A'raf 26'da bahsedilir o ayeti de bu yazının içinde bulacaksınız yazının sonlarına doğru. Kendince A'raf suresinin 26. ayetine savunma yapıyor ve bahsedilen giyimler farklı zaten bu apaçık ortada, anlamsız bir savunma ile girdi. Kompleks yapmış sanırım içinde, neyse devam edelim. Devamında da ayetleri okudu ve A'raf 22 ile Ar'af 26'ya geldi. Abi ben bu heriflerin 2 cümle sonrasını biliyorum ya, bildiğin komplekslenmiş lan herif ki savunmayı oraya odaklamış. Kaldı ki A'raf'ın 22. ayetinde Hz. Adem ve Havva'nın çıplak kalma durumundan bahsedilir, başta çıplaklık falan dedi ya, ondan bu ayete de değinmiş olsa gerek. 22. Ayette de din elbisesi varmış, var mı siz karar verin. Hata olabilir diye 4 farklı meal koyacağım. Ben mi hatalıyım yoksa Hakkı mı, yorum sizindir. Bu linkten de ayetin 40 farklı mealini tek tek kontrol edebilirsiniz. 

"Nihayet onları kandırarak aşağı çekti. O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır demedim mi?" - A'raf 22 - Yaşar Nuri Öztürk meali

"Onları böylece kandırarak yerlerinden indirdi. Nihayet ağaçtan tattıklarında, kendilerine çirkin yerleri görünüverdi de Cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Rableri onlara seslendi: 'Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Size demedim mi Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır diye?'" - A'raf 22 - Ümit Şimşek meali

"Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" - A'raf 22 - Ali Bulaç meali

"Ve böylece onları yanıltıcı düşüncelerle yönlendirdi. Fakat o ikisi, sözü geçen ağacın meyvesinden tadar tatmaz birden çıplaklıklarının farkına vardılar; ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye koyuldular. Bunun üzerine Rableri onlara (şöyle) seslendi: "Ben sizi o ağaçtan menedip de, 'Şeytan sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır dememiş miydim?" - A'raf 22 - Muhammed Esed meali

4 tane farklı meal koydum ve o linkten diğer mealleri de kontrol edebilirsin. E hani nerede burada "Din elbisesi" Hakkıcığım? Bas baya çıplak kalma ve cinsel organlarının açıkta kalması durumu var burada. A'raf 26'da "Takva giysisi" vardır ama 22. yani bu ayette bedensel çıplak kalma durumu vardır. Daha baştan falso verdin. Ben affeder miyim, affetmem ehehe. Zaten linkten de 4 ayet daha ilerledin mi, 26. ayetin tüm meallerini kontrol edersin. Sadece orada "Takva giysisi" konusu vardır. Neyse, devam ediyorum moruk. Deri, ipek, kumaş şeklinde sınır yoktur ve Ahzab ile Nur'da geçer bu "Örtünme" mevzusu bu da doğrudur. Burada güzel bir noktaya değindi, din sorgulanmaz klişesinin yanılgısına. Din sorgulanır ve Allah kullarının kendine sorgulayarak, bilerek ve delillerini görerek kendisine iman etmesini ister. 

"De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir." - Ankebut 20

Allah, nasıl yarattığına bakmamızı istiyor ve ondan sonra kendisinin her güce kadir olduğunu vurguluyor. Bu da dediğime ispat niteliğinde ve yoruma kapalıdır. Çünkü anlamı açık bir ayettir. 

Hakkı'dan devam ediyoruz. Yine doğru diyor, Allah emri ve yasaklarının nedenlerini mutlaka başka ayetlerde, bazen aynı surenin peşine gelen ayetlerde açıklar. Ankebut 20 örneğinde olduğu gibi öğrenip, bilerek gelmemizi ister. Öğrenmenin ilk aşaması da, sorgulamaktan geçer. Doğru diyor, Ali İmran 7. ayetinde bu durum izah edilir. 

"Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez." - Ali İmran 7 - Yaşar Nuri Öztürk meali

Öncelikle Kur'an buradan net anşılacağı üzere 2 bölüme ayrılır. Muhkem yani sağlamlaştırılmış olan ayetler, müteşâbih yani yoruma açık olan ayetler şeklindedir. Muhkem olan zaten bir kanun gibi nettir. Ancak burada senin hocalarından bahsediyor. "Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler." Bak, sadece yoruma açıkların peşine düşerler diyor yüce Allah ve yine tam 12'den vuruyor! Ya abi ben Tanrımıza, yani yüce efendimiz Allah'a vallahi her nokta atışında ekstra hayranlık duyuyorum. O kadar kısa ve öz vuruyor ki, net yani. Benim imanım güçleniyor böyle nokta atışlarında abicim. Allah'a şükürler olsun. Her neyse, ne diyordum. Heh, çünkü senin o hoca dediklerinin alayı yoruma açık ayetleri eğip bükebiliyorlar. Muhkem ayeti gösterince, tamam o zaten Allah'ın hükmü diyor alttan alan bir tavırla ama yoruma açık ayete dilediği anlamı, saçma nedenlerle, akla yatkın olmayan hadislerle eğip bükerek ve zorlayarak o anlamı katıyor. Ayetin daha açık hali olan başka bir meali de buradan aktarayım.

"Öyle bir Tanrı'dır ki sana kitap indirdi. Onun bir kısmı, mânası-apaçık âyetlerdir ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik gösterir âyetlerdir. Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan âyetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir. Bilgide şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki: Biz inandık ona, hepsi de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez." - Ali İmran 7- Abdulbaki Gölpınarlı meali

Ayetin devamında, tevilini Allah ve ilimde derinleşenler bilir diyor. Evet ben ilim konusunda çok derin değilim belki, ancak ayetin en sonunda "Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler." burada sen ve senin gibilerden bahsedip, onlar hemen buna inanır derler diyor. Ayetin bitişinde ise "Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez." diyor Allah. Yani bu yoruma açıkların, fitne aradığı için onları eğip büktüklerini, gerçek inanların düşünenler olduğunu belirtiyor yüce Allah. Vallahi bunu Allah diyor, ben kafamdan demiyorum. Düşünemez dedikleri tayfadasın sen. 

Hocaların 2-3 hadis gösterince hemen "Sağ olun hocam beni çok aydınlattınız, feyzlendim." falan oluyorsunuz. Gerçek inanların, mü'minlerin sorguladıklarını vurguluyor. Gereğince düşünenler bu tuzakları yemezler çünkü de ondan. Vallahi Allah'ın ayeti bu, ben olan manayı söyledim, eğip bükmedim aslanım. Arapçasını kendin biliyorsan oku, bilmiyorsan da başka meallerden bak zaten. Seni sıkıntı basıyor bunları okurken belki ama benim içim rahat. Hem basması da iyidir, gerçekleri ilk sindirme ve hazmetme aşaması zaten sancılı geçer. 

Hakkı'dan devam yine. Resul ve kitap indirilme ilişkisi de doğru izah etmiştir. Çünkü Allah, Kur'an'da defalarca resullerin ve onlara gelen kitapların, yani vahiylerin "Adalet" için indirildiğini ayetlerde vurgular. Ali İmran 14. ayette ziynetin, cezdebici olduğuna vurgu vardır, doğrudur. Zinaya geldi ve İsra 32'den bahsetti kendisi ve doğrudur. Allah var şimdi, bazı yerlerde doğru noktalara değinmiş. Hop hop hop! Nisa 30 dedin Hakkıcığım, orada bir el frenini çek. Kadınlara yolculuk için Nisa 30 dedin, ama bak Nisa 30 neymiş Hakkıcığım.

"Kim düşmanlık ve zulümle intihar günahını işlerse onu ateşe sokacağız. Bu, Allah için çok da kolaydır." - Nisa 30

E hani burada yolculuk? Ülkemizin araştırmacı yazarı da bu kadar oluyor işte. 2 araştırmayla, araştırmacı oluyorlar. O zaman benim size dekanlık falan yapmam lazım ehehe. Tekrar sardım 3 kere Nisa 30 mu diyor diye, harbiden diyor ya adam. Ayete bakıyorsun, gram alakası yok. Zorlama bir ima bile yok yani. Kadınlar tek başına yolculuk yapamazmış yok ya, tipe bak. Kur'an'da var diyorsun. Ayet göster bana abicim, ayet. Bak Hakkı, sen ve senin gibiler bu sorulara ancak böyle cevap verirsiniz. Soruda hep hadislerle cevap verilmiş, hiç Kur'an'dan ayet yok, niye? 

Çünkü Kur'an'da böyle bir kısıtlama yok da ondan! İlla kadını hapsedeceksiniz bir şekilde. Bak burada da hadislerle yanıt verilmiş. Tek farkı altta bir ayet atıp, kadınlar da yolculuk yapabilir ama mahremli olmak şartıyla ve güvenlik varsa diye biraz daha Kur'ansal cevap vermiş. Bir de ayet koymuş ufak bir ima var diye, tamam diyerek kestirmiş. Tam politik cevap abicim. Ne işin yansın ne de kebap. Vakıf sonuçta, tabii ılımlı ve tatliş gözükecek sana ki seni sömürsün vakfa üye olunca ehehe. Neyse, devam edelim.

Tahrik edici giysileri giyilmemesi diyorsun da, niye Nur 30. ayetinden söz etmiyorsun be adam! Çünkü o ayet kadınlara olduğu kadar aynen erkeklere de indi ki, bakışlarını sakınsınlar ve iffetli baksınlar diye, bunu da söylesene. Gerçeği harbiden bilerek gizliyorsunuz arkadaşım ya, gizlemek için ya aşırı salak olmanız lazım ya da bilerek gizlemeniz, başka realite olasılık yok çünkü. Zina konusuna değiniyor biraz ve devam ediyor. Şimdi de Ahzab 59'a geldi, gelsin bakalım. Eyvallah, doğru dedi burada yine. Meal arasına Ahmed Hulusi gibi hayal gücü üst seviyede olan arkadaşlar, mealin arasına 2 paragraf parantez ekliyor ve bu da kendi görüşünü empoze ettirmeye girmektedir. Kur'an'da apaçık tahrif edilir bu şekilde. Kur'an'ın tahrif yollarından bir tanesi de budur. Arada iyi şeyler de diyorsun bak, bu huyunu sevdim. Kendi bildiğini okumayıp, delil üzerine daha ağırlıklı konuşsan olacak senden bir şeyler Hakkı, okur bu çocuk ehehe. 

Tefsire doğru girdi, sosyolojik şartları incelemek gerek ben de Ahbaz 59'u tefsir ederken ona girdim zaten. Yazının sonlarına doğru yaptım tefsirlerini naçizane ve ayrıca iyi bir çocuk olursan, yanında şirinleri de göreceksin. Doğru diyor, kölelerin taciz riski çok daha fazladır o gün şartlarında. Zaten bu tefsiri anlamak için "Cilbab" kelimesi kilit kelimedir buna da değindim ben zaten ileride, az sabret da az sabırlı ol la, ne sabırsız çıktın sen. Hakkı bu konuda daha da konuşuyor ama kısacası Ahzab 59 bir emir değil, Allah tarafından kadınlara bir tavsiyedir. Tercih ve irade kadına bırakılmıştır. Bir süre muhabbet daldan dala akıyor falan filan, reklama gidiyorlar. Konu şimdi de kadınlara geldi ve Nisa 34. ayeti dedi. Az evvel ki o falsondan sonra bakalım burada ne yapmışsın Hakkıcığım.  

"Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür. - Nisa 34

Hakkı diyor ki, "Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar." ibaresinin arapçasını okuyor, arapçası da şudur. "Er ricâlu kavvâmûne alân nisâi" hizmetçidir ifadesi yok yavrum. Burada daha çok kadınları sahiplenmek, kollamaktan bahsediliyor. Çünkü kadınlarla bizler oldukça farklıyızdır. Kadınlar birçok işi yaparlar ama ağır işlerde genelde erkeğe kıyasla daha narin olduklarından yardıma muhtaç olabilirler. Bu konularda ve kadınlar her tehlikeden erkeklerin koruması gerektiğinden bahsediliyor, burada hizmet falan demiyor. Kavvam kelimesini, kaim diye çevirirsen tabii o anlamı bulursun. Çünkü Kavvam ve kavim, ism-i fail olup, "Ayakta duran adam" anlamına gelen "kaim" sözcüğünün cem'idir. Burada sorunun temeli olan "Kavvam" kelimesinin anlamını, "Düzen veren, düzelten, terbiye eten, adaletle davranan, birisinin işlerini üstlenen, gözeten, güzelleştiren, doğrultan, koruyan, devam eden ve muhafaza eden" gibi anlamları taşımaktadır. 

Ayrıca "Kavvam" kelimesi, her ne kadar yöneticilik, reislik anlamlarını ifade etse de, bu mutlak bir hakimiyet ve üstünlük değildir. Ailenin işlerini yerine getirme konusunda erkeğe verilmiş hizmetle karışık bir yöneticilik, bir üstünlüktür. Bu bakımdan koruyup kollayıcı olmaktır ve erkeğe yönelik ağır, sorumluluk gerektiren işleri yapmak anlamına çıkıyor. Ancak senin dediğin, her işlerini erkekler yapacak tarzı, kadını evine hapsedecek bir anlam asla çıkmaz. Hakkı, oğlum sen nasıl araştırma yapıyorsun la ben anlamadım seni ya, neyse. Yukarıda anlattığım gibi ağır işlerde geçerlidir bu. Ben de yukarıda kadınlar bizle kıyasla daha güçsüz dedim ama bazı işlerini kadınlar gayet tek başına da yapabilecek donanımdadırlar. Bu mantıkla sen kadını baya aciz yerine koyuyorsun aynı zamanda. Çünkü elden ayaktan düşmüş kimselere, aciz insanlara dediğin şekilde hizmet edilir ancak.

Geldik sonunda, kuru fasulyenin faydalarına... Fasulyenin faydası da Nur 30 ve Nur 31. ayetlerimiz olmaktadır efendim. Nur 30 ve Nur 31 ayetlerini aşağıda bulacaksın ama ben gene de koyayım buraya da, ne olur ne olmaz ;

"Mü'minlere söyle: Bakışlarını sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha nezih bir davranıştır. Allah ise onların işlemekte oldukları şeylerden haberdardır." - Nur 30

"Mü'min kadınlara söyle: Onlar da bakışlarını sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, zorunlu olarak görünenin dışında ziynetlerini göstermesinler; örtülerini, yakalarını kapatacak şekilde örtsünler. Kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, ellerinin altında bulunan kölelerden, erkeklikten kesilmiş hizmetçilerinden ve kadınların mahremiyetlerine henüz vakıf olmayan çocuklardan başkasına ziynet yerlerini göstermesinler. Saklı ziynetlerini fark ettirmek için de ayaklarını yere vurmasınlar. Hepiniz Allah'a tevbe edin, ey mü'minler, tâ ki kurtuluşa eresiniz." - Nur 31

Nur 30 için bakışlarının bir kısmını demiyor Hakkıcığım, bakışın kısmı mı olur abicim ya. Gözünü kadına cinsel arzuların için dikme diyor burada net açık ve net, kısmi falan yoktur bu işin. Sunucu da aptal bir soru soruyor "2-3 Kere bakmak mi burada kasıt, yoksa röntgencilik mi?" diye. Vallahi ayette çok net, "Bakışlarını sakınsınlar." deniliyor. 2-3 Kere bakmaya izin falan yok yani. Kendi ufak fantezilerinizi meşru hale getirmeyin. Hakkı da bunu meşrulaştırmaya bildiğiniz çanak tutuyor. Ben adamı belgeyle döverim! Bakın bu ayetin farklı meallerini içeren bir link, bak buradan. Bu da göresin diye özel foto. 



Orjinalinde bal gibi "Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim" denilmekte yani, "Mü'minlere söyle: Bakışlarını sakınsınlar" burada bir kısmı falan yok. Ufak fantezileri meşru kılıyorsunuz bir şeye izah getireceğim derken arkadaşım, ben bunlara deli oluyorum işte. İnsanoğlu kendi çıkarı için doğruyu böyle eğip büküyor işte, Kur'an eğip bükme derken, tam da bunlardan bahsediyor işte. Bu adamı incelemeyi birazdan bırakacağım, videoyu tamamlarım demiştim ama yok yani adam daha videosunun yarısından ofsayt zaten. İlerleyen noktalarda da garanti açık verecek yani. Ben yine belli bir yere kadar izleyeceğim. Şimdi ileride de, ufak bakışları kurtarıyor. Şimdi ben bir erkek olarak size bakışı anlatayım özellikle bayanlara, yoldan güzel bir kadın geçerse bazen ben de bakıyorum ve içimden "Ulan çok zarif bir kadın" diyerek geçiyorum. Ancak bu ayete bu bakışım zararsız gözükse de, kontrol edemeyen birisi bunu şehvet bakışlarına kadar götürebilir. 

Ben bu yüzden ufak bakışın da olmaması gerektiğini savunuyorum. Ben kontrol ediyorum vallahi bakışlarımı, kontrol edildiği sürece bir kadına bakmak her zaman güzeldir. Niyetin de temiz olacak tabii ki bu ufak bakışlarda, masum olacak ve asla işi şehvete götürmeyen bakışlar olacak burayı bir kez daha vurguluyorum. Şehvete gitti mi iş, ufak tefek olmaz artık o! İşte bunlar şehvetin ufağına da ses etmiyorlar ve bu yüzden "Bir kısmı" diye geçiştiriyorlar. Yahu o "Bir kısmı" yüzünden, kaç kadın günde taciz ediliyor bilmiyor musunuz ya! Neyse biraz daha devam edeceğim Hakkı'ya. Nur 31'de de aynı "Bir kısmı" ısrarı devam ediyor. Yukarıda Nur 30'da yaptığı artık salaklık mı desem, yoksa cahillik mi desem bilemedim, adını sen koy. Onu uygulamaya devam ediyor. Yukarıda attığım linkten Nur 31'e de kolayca ulaşıp, bizzat orjinalini ve meallerini bire bir kendin kıyaslayabilirsin ve aynı yanlışı ısrarla sürdürdüğünü göreceksin. 

Devam ediyorum Hakkı'dan bir süre daha. Nur 31'in ilerleyen bölgelerini konuşmaya başladı. Ziynet yorumunu doğru yaptı, ziynetten kasıt kadının tahrik edici organlarıdır. Sonra zaruretlere zıpladın Hakkıcığım. Ayrıca kendisinin atladığı önemli bir husus var. İş hususunda bu ölçü oldukça değişkenlik gösterir. Az ileride kola ve diz falan diyorsun ama bazı iş kollarında ve bazı vaziyetlerde duruma mecbur kalabilirsin ve Allah bundan da zaten kadını sorumla, mesul tutmaz. Zira ayette "Zorunlu olarak görünenin dışında" ibaresi vardır kabak gibi. Devam ediyoruz senden Hakkıcığım. Yalnız sana ayrılan sürenin yavaş yavaş sonuna geliyoruz ona göre ehehe. 

"Hımar" kelimesine geldi Hakkı, dikkat edelim buralara şimdi. Hadis konusunda güzel değindi, ben de Nur 31 tefsirimde o hadise değiniyorum zaten. Geri kalan görüşlerini izleyip kararını siz verin. Daha sonra, Kur'an üslübu ve Kur'an ayetleriyle bütünsel olarak bütün bu kafa karşılıklarına, kelimeleri ve köklerini, cemlerini, yani tekil ve çoğullarını, çoğuldan kasıt da ikili anlamlarını bire bir inceleyerek cevaplarını da zaten bulacaksınız. Çünkü Arapça'da çoğul en az "3" sayısından başladığı kabul edilir. Sonuç olarak, Hakkı Yılmaz ile benzer fikirlerdeyiz bazı noktalarda, bunlara aynen katılıyorum. Ancak kendi bildiğini okuyan bir tavır var ve bir araştırmacı için bu tavır kesinlikle yanlıştır ve sen araştırmacı adamsın, rivayeti baz aldın 1-2 yerde onu da unuttum sanma, rivayeti baz alman ciddi sıkıntılı bir durumdur. 

Milletin bu konuda aydınlatılması ve Kur'an'ı iyi bilen yüzlerce değerli hocaların ortak bir yerde buluşup, bu konuyu halka aydınlatmaları gerekiyor. Videonun sonunda oraya da iyi değindi. Bu ayetlere bu manalar verilerek, türben, tesettür, çarşaf ticareti ve sektörü diye bir sektör hayatlarımıza girdi. Allah, işte dinden böyle kazanılan paralara lanet ediyor. Kendisine burada yer vermemenin genel sebebi, bazı noktalarda zıtlaşıyoruz bu birincisi. İkincisi onun da izahatlarının bir kısmı yanlış araştırmalara ya da doğru araştırmalar ancak bunlara yanlış, biraz konudan uzak bakış açısıyla yapılmış yorumlara dayanıyor. 

O yüzden kendisine burada, karşıt görüşlü diyebileceğim tayfada yer verdim. Onunla bu konuda, kısmi benzerlik gösteriyoruz. Bazı değindiği doğru temaslar var bir de bazı ayetlere doğru mana verdi o kadar. Karşıt görüş, sadece aynı sonuca varmamak değildir. Bazen aynı sonuca gidersiniz ama gidiş yollarınız farklıdır, bu da bir karşıt görüştür. Çünkü sonuç aynı olsa bile, gidiş yollarınız farklıdır. Hakkı Yılmaz ile yollarımız farklı. Bir de Hakkı Yılmaz'ın dediği yolda, bazı ciddi sıkıntılar ve yanlış bilgilendirmeler var. Onları da ben doğruladım yazımda. Aynı sonuç ise ancak, herkesin kabul edeceği bir tutarlılıkla aklın yolu bir dercesine varmaya denir. Şimdi ise, karşıt görüşlerden sonra kendi şahsi tefsirlerimi ve bu konuda yaptığım araştırmaları aktaracağım, bakalım işin özü neymiş moruk.

"Mü'minlere söyle: Bakışlarını sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha nezih bir davranıştır. Allah ise onların işlemekte oldukları şeylerden haberdardır." - Nur 30

Şahsi Tefsir ; Burada erkeklerin de bakışlarıyla iffetini korumasını gerektiği emredilmiştir. Çünkü kadın açsa bile, erkeğin bakışlarına dikkat etmesi gerekir. Allah erkeğin kaçamak 1-2 saniyelik bakışlarından bile haberdardır. Burada, kadınlardan ziyade erkeklere bir uyarı hükmü vardır ve haklı bir hükümdür. Zira çıplak bir kadına bile bakmadığın sürece tahrik olmazsın. Baktığın ve gördüğün vakit tahrik olma eylemin başlar. 

"Mü'min kadınlara söyle: Onlar da bakışlarını sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, zorunlu olarak görünenin dışında ziynetlerini göstermesinler; örtülerini, yakalarını kapatacak şekilde örtsünler. Kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, ellerinin altında bulunan kölelerden, erkeklikten kesilmiş hizmetçilerinden ve kadınların mahremiyetlerine henüz vakıf olmayan çocuklardan başkasına ziynet yerlerini göstermesinler. Saklı ziynetlerini fark ettirmek için de ayaklarını yere vurmasınlar. Hepiniz Allah'a tevbe edin, ey mü'minler, tâ ki kurtuluşa eresiniz." - Nur 31

Şahsi Tefsir ; Ayette birçok ikaz vardır ama esas ikaz, örtünme kısmındadır. Öncelikle, "İffetlerini" şeklinde çevrilen sözcük "Fürûce-hünne" olup tam manasıyla:
"O kadınların furûc’u" demektir. Furûc, fe ra cim kökünden türemiş bir sözcük olup, sözlüklere göre "Farjun"un ikilisidir. Arapça'da zaten bir kelimenin tekili, ikilisi ve çoğulu mevzusu vardır ki, Arpaça bilenler bu noktalardan Kur'an'ın zaman zaman çarpıtıldığını çok net görüyorlardır. Devam ediyorum efem. Bu kökün anlamı: Açmak, ayırmak, aralamak anlamlarına gelir. Arapça ‘da "Bacakları ayırmak" anlamından ötürü, "İffet" veya "Kadının cinsel organı" anlamlarında kullanılmıştır. Ancak bir önceki ayette, yani Nur 30'da yer alan, aynı sözcüğün "Mü’min erkekler" için de kullanılmasından yola çıkarak, Kur’an’da bu sözcüğün cinsel organdan daha çok, kadının veya erkeğin "Cinsel iffeti" anlamında olduğu anlaşılmaktadır.

"Zahir olan” şeklinde çevrilen kalıp "Ma zahera"dır. Za he ra kökünden gelen bu kelime "Ortaya çıkmak, belirmek, ifşa olmak, algılanmak" anlamlarındadır. Türkçe‘ye de aynı anlamıyla geçmiştir. "Süslerini" olarak çevrilen kalıp "Ziynete-hünne" kelimesidir. "Ziynet" Arapça, "Süslemek" anlamına gelen Za’ne kökünden gelen bir sözcüktür. Ziynet sözcüğü sözlüklerde, süs, takı, mücevher anlamlarında bulunmaktadır. Ayrıca Kur’an’da alımlı, cezbedici anlamında da kullanılır. Örnek isterseniz ;

"Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunlukların sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici-iğreti hayatın nimetidir. Allah'a gelince, varılacak yerin en güzeli onun yanındadır." - Ali İmran 14

Orjinalinin fotosu aşağıda, al bu da linki.


Ayette geçen kelime, "Zuyyine" kelimesidir ve aynı Za'ne kökünden gelme bir kelimedir. Anlamı da süslü gösterilmek, alımlı, cezdebici görünme olarak kullanılmıştır. Altta, FM 16 açık olduğunu görenler olacak, ne var oğlum. Upuzun yazı yazıyoruz, soluklanırken oynuyoruz işte ehehe. Hem sen oraya takılma, bana ve yazıya odaklan. 

Ziynetle kasıt kadının tüm bedenidir, çünkü kadının tüm bedeni estetiktir, şıktır ve güzelliktir. Bu ayete göre kadın gözleri hariç tüm vücudu kapatacak şekilde giyinmelidir yorumu tam anlamıyla saçmalıktır. Ziynet ile kasıt kadının tüm vücudu olabilir. Kadın bedeninin estetik olduğu, çekici olarak yaratıldığı, tartışılmaz bir gerçektir. Yukarıdaki ayette bunu vurgular zaten. Ayrıca Peygamber zamanında kadınların güzelliklerinin anlaşılabildiğini de Kur’an da açıkça görmekteyiz, Ahzab 52'de bunu vurgular. O Ayeti da aşağıda bulacaksın merak etme. Orada anlamına daha kapsamlı geleceğim. Kadına bunu dayatmak, ayrıca ayette ki "İlla ma zahera min-ha", "Ondan zahir/görünebilen olan dışında" uyarısını açıkça çiğnemektir. Ayrıca yine aynı ayette ki "Mâ yuhfîne min-zîynete-hünne", "Süslerinden gizledikleri..." deyişi, süsün tamamının değil, ancak bir kısmının gizlendiğini açık ve net ortaya koymaktadır. Bütün vücut değil, peçe, tesettür ve çarşaf burada düşmektedir zaten. Türbanı da ilerleyen paragraflarda düşüreceğim. 

"Ziynet ile takılar ve mücevherat kastedilmektedir." 

Bu görüş de sağlıklı bir yorum değildir moruk. Hem kadınların ziynetlerini yani süslerini açabilecekleri kişiler sayılırken, "...arzu sahibi olmayan erkekler veya kadınların avretine henüz zahir olmayan çocuklar..." Bilgisiyle, özel olarak kadının "Avreti" olan, karşı cinste de cinsellik uyandıran bir anlam içeren, süsün kastedildiği anlaşılmaktadır. Ayetleri böyle cımbızlamayı hiç sevmem ancak bu konuda mecbur kaldım. Allah affetsin ama anlatmak için buna mecburum. Her neyse, sonuçta diğer bir ifadeyle "Ziynet", ayette de görüldüğü gibi cinsellik duygusu uyandırabilecek, kadın vücuduyla ilgili bir kavram olduğu açıkça görülmektedir. Takı, mücevher biçiminde algılamak anlamsızdır. 

"Ziynet ile ziynet yerleri (takı takılan yerler) kastedilmektedir. Öyleyse kadınlar takı taktıkları yerlerine kadar örtünmelidirler." 

Bu mantığa dayanarak farklı mezhep âlimlerinin(!) farklı ve çelişen, tutarsız vardıkları ortadadır. Bazılarına göre kollarda bilezik takılan bileklere, ayaklarda halhal takılan ayak bileklerine, boyunda gerdanlık takılan kısma kadar örtülmesi istenmiştir, hatta ellere takılan yüzük nedeniyle eldiven de yaz-kış zorunlu kılınmıştır. Bazıları işi daha da ileri götürerek, yüzük takılan ellerin dışında, saçlar eğer kapalıysa o zaman göz, dudak karşı cinste daha tahrik etkisi, oluşturduğu için yüzün de kapatılmasını unutmamış, peçeyi de şart koşmuştur! Ayrıca küpe takılan kulaklarla ve hızma takılan burnu da buna dâhil edenler olmuştur bla bla bla. Ulan daha kendi içinizde aynı mezhebin, aynı kolunda bile bu konuda birlik değilsiniz! Her neyse...

İşin garip tarafı, kadın bu takıları takmasa da, bu yerleri örtme zorunluluğunda olmuştur. Çünkü ayet güya tüm vücudu yani "Ziynet yerlerini" kastetmiştir, ziynet olan bazı yerleri değil yani? Hayal gücünüze sağlık. Günde kaç tane Harry Potter filmi izliyorsunuz? Ulan J.K. Rowling bu kadar hayal gücünde değil insafsızlar. Gidin de az kadına ilham verin ehehe. Bu yorum mescitlerde erkek ve kadın inananların güzel giysi ve süslerini giyinmesini öneren bu ayete açık bir muhalefettir.

"Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez." - A'raf 31

Kur'an'da bir şeyi savunacağım derken, diğer ayetleri asla göz ardı edemezsin! Tutarlı ve kitaba bütünsel şekilde görüşünüzü bildirmek zorundasın. Çünkü o zaman Allah'ın sözünde duramadığını ima edersin. Bu tespitin lami cimi yok yavrum. Aynen ve alenen bu haltı yemekte bir kısım alimler, her neyse ben devam ediyorum moruk. Ayet ziynet olan ve görünebilen kısımların dışındaki alımlı vücut yerlerini kastetmiştir, bütün vücudu değil! Ziynet yerleriyle tüm vücut kastedilmek istenseydi en basit bir şekilde, ayet içerisinde "Emâken el-ziynet" denilebilir, görünebilen kısımlar dışında ifadesi de ayette yer almazdı! 

Ayrıca yukarıda attığım Ali İmran 14. Ayette ziynet kavramı, süs-takı değil, alımlı, çekici, cezbedici" anlamında kullanılmaktadır. Hem bu Nur 31. ayetinde ki kullanıma daha uymaktadır. Bu yorumlardaki yanılgıların temel nedenlerinden biri de ne yazık ki "Ziynet" ifadesinin yanlış anlaşılmasıdır.

Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta "Süsler" kelimesi ile ne vurgulanmak istendi acaba? Bana ve araştırmalarıma göre "Süsler" kelimesi ile özellikle "Göğüsler" kastedilmektedir. Çünkü ayette tüm noktalarla, mantıklı bir şekilde, göğüs bölgesinin uyum sağladığı apaçıktır ve anlamamak için kusura bakmayın ama ya özürlü, ya harbiden sağlam salak ya da inkarcı tayfadan olmak gereklidir. Çünkü, ayette "Yaka açıklarının kapatılması" geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. Ayrıca bu ayetin iyi anlaşılması için, "Hımar" kelimesinin anlamı çok iyi bilinmesi şarttır. 

Hımar, Arapça lügatına göre, "humur" kelimesinin tekilidir. Manası ise, örtü örtmek, her şeyin üstünü örten şey, kadın ve erkeklerin başlarını örten şey demektir. Böylece Hımar, yalnızca hanımların baş örtülerinin özel ismi olmadığı, genel olarak örtü anlamında kullandığı anlaşılmaktadır. İslâmiyet'in doğduğu Arabistan çok sıcak bir ülke olduğu kadar, sık sık oluşan kum fırtınalarına da ev sahipliği yapıyordu. Orada yaşayan erkek ve kadın, ancak başlarındaki geniş örtülerini kendilerine siper yaparak, aşırı sıcaklıktan ve sert rüzgarla gelen kum darbelerinden kendilerini koruyabiliyorlardı. Kısacası, hımar örtü demektir de her türlü örtü manasına gelebilmektedir. Ayrıca yine ayetin arapçasında, "Res" yani Arapça'da "Baş" kelimesi ayetin orjinalinde asla yer almaz. Linkten ve kendi evinde mutlaka vardır, Kur'an'ı açıp kontrol edebilirsin dostum. Baş örtüsü olsaydı, "Res" mutlaka geçerdi ve buna vurgu yapılırdı. 



Bu Tefsir uzun olacak çünkü hadiscilerin, sünnilerin, şiilerin, mezheplerin ve ateistlerin ekmek yediği ayettir bu. O dönemde, sutyen icat edilmemişti. Kur'an'ı anlamak istiyorsan, o dönemin sosyolojik şartlarını da düşüneceksin yavrum. Nasıl Tarih ve Edebiyat incelerken o devrin sosyolojik şartlarının göz önünde bulunduruyorsun ya yavrum. Heh, burada da seve seve ya da acıta acıta bunu göz önünde bulunmak zorundasın. Ayrıca, ayette geçen "Velyadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne" işte bak tam burada geçer ve ayrıca bir diğer fotoda;



Bu Hımar kelimesiyle daha işimiz bitmedi. Ulan mevzu üstüne mevzu çıkardın "Hımar" Polat Alemdar gibisin be mübarek ehehe. Her neyse cıvıklığa son verip ciddi olalım, öhöm öhöm. Bu kökten gelen Arapça sözcükler ;

- Hamr: Şarap anlamına gelir. Lisan’ul Arab’a göre aklın örtüsüdür. Ve ya da veya üzüm suyu mayalanarak, çürütülerek yapıldığı için da bu anlama gelmiş olabilir.
- Hamira: Fermentasyon 
- Tahmir: Mayalamak
- Muhammar: Mayalanmış

Bu sözcük dilimizde de benzer anlamlarda yer bulmuştur ;

- Mahmur: Gözleri uyku ile örtülü, veyahut göz örtüsü. 
- Hamur: Un ve su karışımının, mayalanmasıyla elde edilen pelte.

Bilinen ilk derli toplu klasik Arapça sözlük çalışması olan, 1920'de çıkan İbn-i Manzur’un eseri olan "Lisan-ul Arab" da bu sözcüğün "Baş örtüsü" anlamına geldiği bir karşılığı bulunmamaktadır! Lisan’ul Arab’da Veysel Karani’nin "İnsan örtüsü" manasında kullandığı, "Ben bir hımar içinde yaşıyorum." cümlesini dahi alıntılayan, bu sözcüğü "Uyku örtüsü", "Heyecan örtüsü", "Kötülük örtüsü" anlamında dahi kullanıldığını örnekleyerek gösteren sözlüğün, "Kadınların taktığı başörtüsü” anlamını kaçırmış olması ihtimal dâhilinde gözükmemektedir!

Bir de tersine mantık yürütelim. Diyeceksin ki, ne alaka? Şu alaka benim güzelim benim. Eğer sen ortaya bir kural atıyorsan ve bu kural doğru diyorsa bu kurla her yoldan aynı sonuca ulaşmalıdır. Bu hem matematiksel, hem felsefik bir yöntemdir. Bir insan görüşünde tutarlı ve net olmak zorundadır. Yoksa dediğinin doğruluğun bir anlamı kalmaz. Sağdan, soldan, önden, arkadan bakınca da aynı tabloyu görmelisin. Bakış açılarına değişen şeyler bundan muaftır. Çünkü bu kavramlar görecelidir ve subjektiftir. Şahsa göre değişkenlik gösterir ancak bu konuda sizin hükmünüz net madem. Yani objektif ve evrensel, eyvallah.  ama sen bana "Hımar" kelimesinden baş örtüsü var diyorsun. Hadi bunu kabul ettim ben, bak senin nasıl kendi silahınla vuracağım izle.

Hamr’ın yani şarabın aklı örtmesi ve akıl-baş ilişkisinden hımarın da başörtüsü olduğu iddiası madem doğru diyorsun. Ben de bunu kabul ettim ve ispatı için tersine mantık yürüteceğim, bakalım sonucun aynı yere mi varacak? Tersine mantıkla, baş-akıl ilişkisinden de "Hımar başı örter", akıl da baştadır, "öyleyse hımar akıl örtüsüdür" ve öyleyse şarapla aynı hükümdedir denilebilir. Tersine mantıkla denilmesi gerekir en azından. Bak gördün mü daha sağlamanın başında ofsayt çıktı senin ve mezheplerinin dayattığı görüş. Üstelik Kur’an’da kullanılan bir kelime, her ayette aynı anlamda olmayabilir! Buradan da ofsaytsın. Sen "Hımar" kelimesine sürekli baş örtüsü diye diretiyorsun çünkü.

Ayrıca şuraya da dikkat çekmek istiyorum ;

Yukarıda Tahmir'in mayalamak olduğuu belirtmiştim. Lisan’ul Arab’da, HMR kökünün tef’il siygasındaki kullanımıyla, Tahmir sözcüğünü şöyle tanımlamıştır, "Yüzünü ört" ve "Testini ört/mayala" derken olduğu gibi. Yüzü örtmek için "Tahmir" fiili kullanılabiliyorsa, bu durumda hımar, yüz örtüsü yani peçe de olur. Buradan da görüş tutarsız hale geliyor. 

Ayrıca açık bir şekilde 1000 yıl önce de mayalamak anlamına geldiği görülen tahmir, bu anlamını köken bilimsel olarak, mayalamak için testinin üzerinin örtülmesinden alıyorsa, bu durumda hımar, testi örtüsü de olur! Gelenekçiler sözlüğün bu kısımlarını da yine görmezden gelmektedir! Hem de ‘Hamr’’ ifadesinin yalnızca sarhoş edici değil, aklı uyuşturmayan üzüm suyu anlamında kullanılmasını da göz ardı etmeleri yanılgısıdır! Bunu yine ayetlerle ispatlayacağım.

"Onunla birlikte zındana iki genç daha girmişti. Bir tanesi dedi ki: "Rüyada gördüm, şarap sıkıyordum." Öteki de şöyle dedi: "Ben de gördüm ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bunun yorumunu bize bildir. Biz senin, güzel düşünüp güzel davrananlardan olduğun kanısındayız." - Yusuf 36

Al sana foto, al sana link. 



"Ey benim zından arkadaşlarım! Rüyanıza gelince: Bir taneniz rab edindiği kişiye şarap sunacak. Ötekiniz ise asılacak da kuşlar başından yiyecek. Hakkında fetva sorduğunuz iş, böyle hükme bağlanmıştır." - Yusuf 41

Foto ve yine link. Belgeyle tokatlamak bizim işimiz ehehe.  



Şimdi diğer kelimeleri inceleyelim. Güvenmeyen arkadaşlar da, kelimenin kökünü arapça bilen arkadaşlar aracılığıyla da araştırabilirler. Yadribne, "Darabe" fiilinden türemedir, "vurmak, dövmek, bırakmak, örtmek, kapamak" anlamındadır. Hımarın ikilisi olan Humur'u çoğul yani ikili anlamı hale getiren ve ayette geçen Humurihinne, "Hamara" kelimesinden türemedir. "Hamrü" "şarap, sarhoşluk verici" anlamındadır. Sarhoşuk anlamı ne alaka dersen, bence yüce Allah burada bunu kasten kullandı. Zira aklı kullanmamak, düya hayatına ve başka işlerle meşgul olmak da, sarhoşuk gibidir. Sarhoş olmak, aklı örter ve sarhoşken insan asla bilinçli ve düşünerek, sorgulayarak karar alamaz. Her neyse kelime, bu ayette "örtü" manasına gelir. 

Genellikle de "her türlü örtü, perde, paravan; siper; bahane" gibi anlamlara sahiptir. Hımar kelimesini yukarıda zaten bu sebeple anlattım ve kelimenin köklerine kadar indim. Bir de esas baz alınan Lisan-ul Arab'dan bunun cevabını verdim. Ayrıca ayette baş olsa hımar geçerdi. Humur geçtiğine göre demek ki birden fazla olan bir uzuvdan bahsedilir ve kadınlarda da 2 adet göğüs bulunur. 2 Sayısı, çoğul sıfatının matematiksel olarak da en alt limitidir. Bir şeyin çoğul olması için en az 2 tane olması yeterlidir. Maksimum limitinin yolu, sonsuza dek gidebilmektedir. Gerçi yukarıda yazmıştım, Arapça'da çoğul anlamı alan ekler en az "3" sayısından başlar. İkilisi farklı bir kelime kullanılır ancak hem matematiksal olarak aykırıdır, hem de Arapça'ya uygundur ki, tekil kelimeleri yerine ikili lan kelimeleriyle ayetlerde yer almaktadır. Çok basit birisine anlatır gibi anlatıyorum. O yüzden kaçış yollarınız tıkansın bir bir de, kapanıma gelin. Çünkü gerçekler de bazen kapana takılan av misali acıtır ve bir tanedir. Her neyse, devam ediyorum. Cuyubihinne, Cüyub kelimenin çoğuludur yani ikilisidir. Göğüs, yaka, cep, koyun, göğüs bölgesi, sine, bağır, oyuk, gerdanlık gibi anlamları da vardır. 

Ayrıca buraya da ek bir dikkat et. Tefsir uzun ve daha da uzun olacak, her yolunu tıkayacağım dedim. Ben bir Tatar Ramazan değilim ama çok güzel oyunları bozarım ehehe. Ayetleri de net olarak anlamak istersen, sosyolojik olarak da incelemek zorundasın bunu yukarıda da belirtmiştim. Her neyse, o dönemde yine tekrarlıyorum. Sutyen daha icat edilmemişti. O yüzden göğüs örtüsü hariç kadınların, göğüslerini ve göğüs yakalarını örteceği örtü harici hiçbir yolları bulunmuyordu. Ayrıca ayette, arapça bilenler daha iyi görecektir. Göğüs yakasına vurgu yapılmaktadır ve orjinalde de, mealde de "Zorunlu olarak görünenin dışında" ifadesi vardır. Çünkü bir kadın ne yaparsa yapsın rüzgar, elbisenin darlığı, örtüye su gelmesi gibi durumlarda özellikle iri göğüslere sahipse, göğüsleri mutlaka açığa çıkacaktır ve göğüs uçları net bir şekilde belirecektir. Sakın bunu okurken terbiyeclik oynama bana. Zira forumlarda ünlülerin "Nipple" yani göğüs uçları görüntülendiğinde, ergenliğinde belki de halen mutlaka fink attın ve de atıyorsundur belki. 

Her neyse, kadınlar bundan da muaf tutulmaktadırlar. Çünkü buna kadın gayret gösterse bile engel olamaz bazen. Allah'ın inceliği ve eşsiz adaleti de buradadır. Sorumlu olmadığı ve mecbur kaldığı bir olayda, insanı asla sorumlu tutmaz. Kadınların avret yerlerini kapatması, ziynetlerini, avretini ve göğüslerini gözükmeyecek şekilde saklaması yeterlidir. Örtünme emri var ama kast edilen bölge, baş değildir! Ve ilerleyen ayetlerde göreceksin ki, belli emirler vardır ancak tam detaysal olarak nereye kadar örteceği kadına bırakılmıştır. Sen gel, daha seninle çok işimiz var.

"Cuyub" kelimesi Kur'an’da 3 kere geçmektedir. "Cuyub" kelimesi Nur Suresi, 31. ayette kullanılmakta, kelimenin tekil hali yani "Ceyb" ise Hz. Musa kıssasında bildirilen iki ayette geçmektedir. Kelimenin bu iki ayetteki kullanılışları ise şöyledir ; 

"Elini koynuna sok; Firavun ve toplumuna yönelik dokuz mucizeden biri olarak pürüzsüz ve lekesiz, bembeyaz bir biçimde çıkacaktır. O Firavun ve yandaşları sapmış bir topluluk haline geldiler." - Neml 12

Dikkat, Fi ceybike burada "Koynuna" manasında kullanılmıştır. İnanmadın mı? Al bak fotosu sana, al bu da orjinal linki. Hani ben oynamışımdır belki fotoshop falan diye kıllanırsan al bak da gözüne gözüne sok. Soktukça beni hatırlarsın ehehe.  



"Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur." - Kasas 32

Koğuş, uyuma len! Dikkat, Fi ceybike burada da "Senin koynun" manasına gelmiştir. İnanmazsın sen yine, Al bak foto da koyuyorum aşağıya bilgin olsun. Fotosunu alana, linki de bedava.  Ben Ankara bebesiyim oğlum biz de yanlış olmaz. Sen rahat ol.



Görüldüğü gibi yukarıdaki iki ayette de cuyub kelimesi, Hz. Musa'nın "Koynu" veyahut "Göğüs Arası" anlamında kullanılmıştır. Bütün bunlara baktığımızda "Cuyub" kelimesinin, "Hımar" yani örtmek kelimesi ile birlikte kullanıldığında göğsün örtülmesi anlamına geldiği açıktır. "Başı örtmek" gibi bir anlam ise ayetin hiçbir yerinde yoktur. 

Dolayısıyla "Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) salsınlar" şeklinde tefsir ve meal edilen bölümün gerçek anlamı, "Örtülerini göğüslerinin üzerine örtsünler" şeklindedir. Ayette bildirilen hüküm başın değil, göğüslerin örtülmesidir. Ayrıca yukarıda, Hımar-Humur mantığının aynısını Cuyub-Ceyb için de yapmak gereklidir. Bu ayette madem baş bahsediliyor o zaman neden Tekil olan Ceyb yerine, onun çoğulu olan Cuyub'u çoğul hale getiren "Cuyubihinne" geçer? Yukarıda Humur'u çoğul hale getiren "Humurihinne" ile aynı mantıkdadır. Yani, tekil olan bir şeyin örtülmesi değil, çoğul olan bir şeyin örtülmesinden bahsedilir. Tefsir epey uzadı ama her kestirme yolunu tıkadım. Kabul etmiyorsan, kibrin ve bildiğini zannetme olgusuyla uçurumdan aşağıya atlayacaksın ya da araştırarak, bu sonuçlara varacaksın ve gerçeği kabulleneceksin. Seve seve ya da acıta acıta, seçim senin. 

Özetle, baş ile ilgili hiçbir kısmı yoktur ve ayetin hükmü baş örtüsünden bağımsızdır. Ayet, özellikle göğüs bölgesini kapsar. Çünkü ayette, "Saklı ziynetlerini fark ettirmek için de ayaklarını yere vurmasınlar" kısmı yine göğüslere göndermedir. Zira bir kadın ayaklarını yere vurup zıpladığında, yine en belirgin olup açığa çıkacak kısım, göğüsleridir. Tefsiri bitirmeden evvel, şu noktaya da dikkat çekmek istiyorum moruklar. Allah eğer "Hımar" kelimesi yani ayette geçen "Humurihinne" ile başın örtülmesini isteseydi "Hımarürres" gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi.

Böylece "Res" kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan "Hımar" ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söylenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı "Res" ile vurgulanır. Buyur da o ayet ve ispatı.  



Burada "Bi ruusikum" olarak geçer ve geçmesi de doğaldır. Çünkü "Ruus", "Res" kelimesinin çoğulu, anlamına gelir. Şimdi buna, göğse 2 tane dedin ama burada çoğul anlamı var yani başlar var diyecek sivri zekalı çakma Teslalar türeyecektir. O bir kadın için kullanılan çoğuldur. Burada, başlar derken bu ayet abdest ayeti olduğundan, tüm Müslümanlara inmiştir. Yani başlar kelimesi bu yüzden çoğuldur. Senin başın, onun başı demek yerine yüce Allah "Başlar" demiştir. Mantıklı düşününce zaten her şey yerine oturuyor ve farkındaysanız, tefsiri yine Kur'an'dan baz alarak yapıyorum. Kendi kafamdan falan değil, kaynak adına Kur'an'dan başka ayetlere başvuruyorum ki doğrusu budur.   

Nur 31 tefsiri iyice uzadı ama beslendikleri nokta burası ve tüm noktalarını kapayacağım demiştim ben değil mi? Dedim. Öyleyse ben dediğimi yaparım koğuş! Hadislerde baş örtüsü "Hımar" diye geçiyormuş. Ben zaten hadisleri kaynak almıyorum çünkü Kur'an'ı, en iyi yine Kur'an anlatır. Ancak sen referans alıyorsun madem. Senin kozunla seni köşeye sıkıştıracağım.

"Akşamüstü Üsame elbisesinin içinde çıkageldi. Allah’ın Elçisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ona farklı bir bakışla bakınca yaptığından hoşlanmadığını anladı. Dedi ki, “Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana neden bakıyorsun, onu bana sen göndermiştin. Dedi ki, (sallallahu aleyhi ve sellem)”Ben onu sana giyesin diye göndermedim. Ama onu sana gönderdim ki, kadınların arasında hımar olarak pay edesin." Kaynak = Müslim, Libas 7, 2068

"Alkame b. ebî Alkame annesinin şöyle dediğini naklediyor: Abdurrahman’ın kızı Hafsa müminlerin annesi Ayşe’nin yanına girdi. Hafsa’nın üzerinde ince bir hımar vardı. Ayşe onu parçaladı ve ona kalın bir hımar giydirdi." Kaynak = El-Muvatta, Libas 4, 6 

Bu arada, El-Muvatta esas hadis kaynağı değildir. Esas hadis kaynağı, Kütüb-i Sitte'dir bu hadiscilerin bunu belirteyim. Ancak El-Muvatta'dan da zaman zaman en iyi Hadis alimleri, onların alimi zaten benim alimim olamazlar. Her neyse, bu El-Muvatta için bilgi buradadır. Direkt onların alıyorum çünkü onları, birazdan onların silahlarıyla vuracağım. Kütüb-i Sitte'den sıkışınca, zaman zaman buradan yardım alır bu tipler. Alsınlar bakalım, Kur'an bana yeter zaten. İstersen trilyon tane hadis kitabınız olsun lan. Neyse, devam ediyorum ben. El- Muvatta kaynaklıdır bu hadis, buraya göre "Hımar" yine "Baş örtüsü" anlamına gelmez ama haydi gelsin bakalım. Baş örtüsü olduğunu kabul et sen, bakalım burada ne kılıf bulacaksınız.

"ve Bilâl’den (radıyallahu anh) : Resulullah çorapları ve hımarı üzerine meshetti." Kaynak = Kütüb-i Sitte, 5, 3696

Evet hadisci arkadaşım, Peygamber'de kadınlara has(!) baş örtüsünü takıyor değil mi yavrum? Bak senin hadisin ve senin en sahih kaynağında geçen hadistir. Bunu acıta acıta kabul etmek zorundasın. Çünkü kabul etmezsem o zaman benim gibi hadis inkarcısı olursun. Bunu red edip, yukarıdakileri kabul edersen de o kadar laf söyleyip Bidat Ehli dediğin, Mehmet Okuyan, Caner Taslaman gibi olursun. Her türlü elimdesin ehehe. Dur terleme de sana izahat getireyim. Bunu tek anlamı vardır. "Hımar" kadınlara has baş örtüsü, türban ve tesettür anlamlarına gelmemektedir. Çünkü Peygamberimiz erkektir ve bu giyisiyi erkeklerde giydiğine göre, bu örtü kadınlara has olmaktan çıkmıştır. 

Burada "Hımar" gayette Hz. Muhammed'in de, yani erkeklerin giydiği bir giysi olduğu ayet açıktır bu da yukarıda verdiğimiz "Örtünme" anlamı ile gayet de uyuşmaktadır. Ben hadisleri baz almıyorum zaten ancak sen baz alıyorsun dostum. Daha kendi baz aldığın kaynağında bile tutarsızlık var. Sonra gelip kendi bakışlarını sakınacağına, kadını kapatıyorsun, dar giyme diyorsun. Hadis alimlerin de "Ama Peygamber efendimiz başına sarık takardı." diye geçiştiriyor. Kelime aynı, anlamı aynı ve hiçbir mecaz yüklemesi yok ama senin alimler, Peygamber'e gelince "Sarık", kadınlara gelince "Baş örtüsü, türban" diyebiliyorlar. Kusura bakma da ben bu oyunu bozarım. Çifte standart yapıyorsun apaçık, sonra bana gelmiş eşitlikten bahsediyorsun. Objektif olacaksın, objektif! Bu tefsir burada biter yavrum.

Özetle, Nur 31. ayetinden kadının örtünmesi ile ilgili hükümlerin olduğu doğrudur. Örtünmeyle ilgili bir ayettir. Ancak bu ayetten farz olarak türban, tesettür ve baş örtüsü hiçbir şekilde anlamdırılamaz. Anlamdıran da düpedüz çifte standart yapmaktadır. Sosyolojik olarak Kur'an'da çeşitli ayetlere baktığınızda Nahl 81 örneğinde olduğu gibi, aşırı sıcaklardan insanlar başını kapamaktaydı. Zira çöllerin ve kum fırtınalarının olduğu bir yerde yaşıyordu bu insanlar. Sırf bu koşullardan takıyorlar diye bunu ahlaki ve dini bir dayatma yapmak, mantık dışı bir argümandır. Ayette ve aşağıda daha da okuyacağınız bütün ayetlerde, Saç ibaresi asla geçmez ve geçmemektedir. Kelimesi geçmeyen bir yeri kapamayı Allah bile emretmemişken sizin dayatmanız nedir? 

Alenen şirktir. Allah'ın dinini Allah'a mı öğretiyorsunuz siz arkadaşım. Saç, normalde de ziynet ya da avret yeri tanımına girmez. Ancak, baştan çıkarılmak konusu olursa o zaman süslenmiş bir saç, tahrik, ziynet ve avret unsuruna girer. Saçlara bakıp tahrik olan bir tane erkek bile yok. En sapığı bile, göğüslerden, dar giyimli bir tayttan, yani bacaklardan, kalçalardan tahrik olur. Saçlardan değil. Buradan size ekmek çıkmıyor yavrum, hadi başka kapıya. 

"Evlenme ümidi kalmamış yaşlı kadınların, ziynetlerini göstermemek şartıyla, dış elbiselerini çıkarmalarında bir günah yoktur-gerçi bundan kaçınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah ise herşeyi işitir, herşeyi bilir." - Nur 60

Şahsi Tefsir ; Burada, yaşlı kadınların genç kadınlara nazaran örtünme konusunda biraz daha esnek davranabileceğinden bahsedilmektedir ve onların sorumluluklarının daha azaldığı Allah tarafından buyrulur. Yaparlarsa daha güzeldir ama yapmazlarsa artık bundan muaf olmadıklarından, yapmazlarsa da günaha girmezler çünkü yapmamalarında artık yaşları itibariyle hiçbir sakınca yoktur.  

"Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile- helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir." - Ahzab 52

Şahsi Tefsir ; Bu ayet direkt peygambere inmiştir. Bunun örtünmeyle direkt olarak alakası yoktur. Ancak Kur'an mufassal, yani bütünsel ve detaylıdır. Bu ayette bizi ilgilendiren kısım "Ve lev a’cebeke husnuhunne" kısmıdır. Buyrun fotosu ve promosyon olarak orjinali.



Anlamını linkte ve fotoda gördün zaten. Şimdi burada dikkat edilmesi gereken kısım demek ki baş örtünmesi yoktu. Çünkü başı örtünen bir kadının, yani mezhepçi mantıkla başı örttüyse, peygamber bu kadınların güzelliklerini nasıl görüyor? Demek ki başları açıktı ki saçlarını, boyunlarını, ellerini görebiliyordu ki güzel olup olmadıklarına karar verebiliyordu. Hatta günümüz gibi hanımlar bazen kısacık giyinip, dekolteli de giyinebiliyorlardı ki güzellikleri "İlgi çekici" boyutta olabiliyordu. Bu ayet, Hz. Muhammed'e inmiştir ve ona sınır getiren bir ayettir. Hanımların haricinde artık hiçbir hanımı alamazsın ayetidir ama burada o detayı yakaladığınız takdirde de baş örtüsünün olmadığına kanaat getirebiliyorsunuz. Hem de hiçbir ayeti dışlamadan ve tutarlı bir şekilde bu kanaat gelmektedir. 

"Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle, örtülerini üzerlerine alsınlar. Onların iffetli hanımlar olarak tanınmaları ve eziyete uğramamaları için bu daha uygundur. Allah ise çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." - Ahzab 59

Şahsi Tefsir ; Burada da dikkat edilmesi gereken nokta, "Cilbab" kelimesidir. Cilbab, Arapça'da "Elbise, gömlek" gibi bir kelimedir. Ancak belli bir yerden, belli bir yeri örtme anlamına asla gelmez. Ayrıca, Kur'an'ı incelerseniz bazı noktalarda keskin sınırlar varken bazı yerlerde Allah kullarını özgür bırakır. Mesela Namaz konusunda, Kiyam, Rükü, Secde gibi net kavramlar vardır. Oruç konusunda, yeme ve içme sınırı vardır. Abdest almada, ellerden dirseklere dek yıkama sınırı bile vardır. Ancak kapanma konusunda, yukarıdaki tüm tefsirlerde kelime kelime farkları göstererek incelendiğinde ve bununla ilgili her imasal anlam içeren ayetleri de incelediğimizde, örtünme ile ilgili avret ve ziynet yerleri hariç, hiçbir sınır yüce Allah tarafından getirilmemiştir. Hepsi mezheplerin safsatası, dine eklemesinden başka bir şey değildir. 

Bu ayetin bir diğer sosyolojik yorumu ise müşrikler, inkar edenler ve sapıklar tarafından tacize uğrama ihtimali içerdiğinden mümkün mertebe kadınların tahrik adına suçlu durumuna düşünmemesi adına tahrik edici unsurlarını kapatmaları adına bir uyarıdır. Ayrıca bu uyarı şu şekilde de değerlendirilse, yine sosyolojik açından yanlış olmaz. Doğruluğu da Ahzab 52'den alır. Yukarıda bazı kadınların güzelliklerini peygamber görüyorsa, tüm erkekler görüyordur. Çünkü bu kadınlar, gayet açık giyiniyorlardı demektir. Bu kafirdir, günahkardır gibisinden müşrikler tarafından sözlü, fiziksel rencide etmeye ve tacize kadar gidebilme durumu söz konusudur. Ahzab suresi, 90. sırada inmiştir ve Medine'de inan ayetlerden oluşur. Müşriklerin ve diğer dinlerden olanların gayette azımsanmayacak sayıda var olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla her türlü sözlü, fiziksel taciz riski vardır. Korunurlarsa, en azından bu tip hakaret, aşağılama bu durumlardan uzak kalmaları daha realist ve daha ihtimali yüksek bir olasılıktır. 

Ya da adı çıkar, "Şu hatun var ya açık dolaşan bak, herkese veriyormuş." denilirse, bu kadın belki iffetliyken bile iftiraya uğrayabilir ya da bu söylentiden tamamen açık giyinip kocasına, inancına sadıkken ansızın adı çıkar. Kaldı ki bu metod halen bizim mahallelerde olan bir durumdur. Dedikoducu bir toplumumuz olduğundan hep başkalarının namusunu dikizleriz. Kendi namusumuza bakmak yerine, hep elalemin, komşunun namusu bizi ilgilendirir. İlgilenmeyi kendimize aptal bahanelerle hak görürüz. Bu bağlamda da değerlendirebilir bu durum gayette olası bir ihtimaldir. Günümüzde bile oluyorsa o dönme hayli hayli oluyordur bu durum. İffetliyken, bize sadece açık giyiniyor diye, onlar tarafından hakaret ve tacize uğrama durumu kast edilir işin özü. Allah tarafından kadınlara bu bir tavsiyedir, emir değildir!

Hoş sapık denen rezil kişilikler, her yerde sapıktır. Kapalıya da göz diker o uçkuruyla bu tipler. O ayrı bir durum, o durumlarda kadının hiçbir suçu yoktur. Kadın açsa bile suç unsuru taşımaz ancak o savaş döneminde kadınlar da yukarıda saydığım türlü eziyetlere maruz kaldıklarını veyahut kalma ihtimalleri de göz önüne alırsak tedbir amaçlı bir tavsiyedir. Burada emir yoktur. Bu tip eziyetlerden kendilerini savunmaları ve onlara hiçbir tahrik malzemesi vermemeleri için bu öneriliyor yüce Allah tarafından. Bu kadar. 

"Sen açık geziyorsun, sen yanacaksın!", "Daracık giyinip bizleri tahrik ediyorsunuz!" Tarzı aptal savunmalar çoktur. Bakmazsan asla tahrik olmazsın yavrum. Kaldı ki Nur 30. ayet direkt sana, bana, yani insanlara inmiştir. Ancak bu sosyolojik erozyon durumunda kesinlikle daha çok erkeklere inmiştir. Bakmazsan, etkilenmezsin. Bakmak zorunda mısın o bacaklara sen arkadaşım? Demek ki bakma zorunluluğun var ki "Kapatırsan, tahrik olmam canısı." tarzı şeyler diyebiliyorsun. Bu zorunluluğu da kendine hak görüyorsun ben erkeğim diyerek. Bu işin bir de öbür dünyası var aslanım. Hatırlatayım da ben yine de ne olur, ne olmaz. Allah büyük ve öbür tarafta hiçbir hesap açıkta kalmayacak. Bunu da unutma. Yukarıda da dedim ve yine diyeceğim. Karşında istersen dünyanın en seksi kadını olsun. Bakmadığın sürece, asla tahrik olmazsın ve bakma iradesi de tamamen sana aittir. O yüzden bakışlarından paşa paşa da sorumlusun. Buradan da kaçmaya kalkarsın sen, kaç bakalım. O gün asla kaçışın yok ama, unutma bunu.

"Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor." - A'raf 26

Şahsi Tefsir ; Burada da, yukarıda anlatılan, tacizden korunma tarzı gibi her türlü örtünün makbul olduğunu ancak işin avret yerleri örtmekle bitmeyeceğinin, esas ölçütün "Takva giysisi" olduğu apaçık anlatılır. Yani, samimi olarak kapanmaktır ve bununla aynı doğrultuda Allah'a iman etmek, Kur'an'ın yolundan ayrılmamaktır. Tüm resullerin dini olan İslam'a, yani yüce Allah'a iman ve itaat etmektir. Gösteriş için iman edeni de, samimi olarak iman edeni de Allah hepimizden çok iyi biliyor. 

Takva giysisini, yani Allah'ı anmaktan çok, kadını aşağılama, kadının saçına, başına, kılına, tüyüne bakıyorsunuz. Çünkü siz komplekslisiniz. O kadın açılırsa, bana bakmaz. Kapalı olsun ve düşünmesin ki, bana uysun ve ben ona efendi olayım, o da bana köle gibi olsun diyorsunuz. Ulan sen kendi işine bak! Ahirette sen eşinden, bacından değil, kendinden sorumlusun. O da kendisinden sorumlu. Kadınlar üstünde bu hakimiyet kurma çabanız kadar, bilime, akla önem verseydiniz şimdi o süper güç dediğiniz Amerika Birleşik Devletleri ve Çin seviyesini bile geçmiştik inan bana. Ama sen ve senin gibilerin aklı ancak, pipisinde ve kadına hakimiyet kurmakta. Kadınlar bu dinde özgürdürler! Sen ne denli özgürsen, kadın da o derece özgürdür! Allah katında herkes eşittir. Ayrımı imanı, ve salih amelleri, takvaya sarılmasıyla olur. Zaten ayette bunu vurguluyor. 

Yazının artık sonuç kısmına geliyoruz yavaş yavaş usta ve ben sana, Ahsena tefsirden de bahsetmek istiyorum. Ahsena tefsir, en güzel yorum anlamına gelmektedir.  Kur'an şüphesiz en güzel yorumdur ve Kur'an, gerçeklerin ve en güzel yorumun olduğu kitaptır. Biricik mevlamız, efendimiz sadece Allah'tır. Resuller de bizler gibi insandır, Allah'ın kuludur ve Allah'ın elçileridir, kendilerine gelen dini hükümleri, yani kutsal kitapları toplumlarına iletmekle yükümlüdürler, bu kadar.

 Oysa bizler, camiler de ve her yerde Allah'ın yanına hemen Muhammed'i koyuyorsunuz ve "Resullerimi ayırmayın!" ayetleriyle çelişiyorsunuz. Dahası, Allah'ın yanına mutlak gücün yanına, başka bir insan ismi eklemek de peygamberi ilah yapmaktır. Allah mutlak güç diyorsun ama Allah yazmak ve Allah'ı anmak sana yetmiyor yani? En basiti dine giriş dediğiniz kelime-i şehadet'de bile ki o yazımı okuyun, ben de bundan şüphelenmiştim ve yakın bir zamanda emin olmuştum. Neden Kur'an'da 1 ayette bile "Eşhedu en la ilâhe illâllah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resuluhu" geçmez de 30'dan fazla ayette "La ilâhe illâllah" geçer? 

Çünkü ilah ve hakimiyet sadece Allah'a aittir. Resuller sadece onun elçileridir ve onun kullarıdır ve hiçbir resul diğerinden ayırmayız. Ayıran hakkında bak Allah ayetleriyle ne diyor yavrum. Arka sıradaki, bana demiyor sana diyor sana!

"Resul, Rabb'inden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiç birini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdir: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabb'imiz. Dönüş yalnız sanadır." - Bakara 285

Ayet çok net ve apaçık. 

"Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır." - Ali İmran 179

Resulleri seçer kısmına takılırsın şimdi sen. Ayet açık, orada sadece Allah'ın istek ve dileğine kimse karışamaz vurgusu var. Bu vurgunun ispatı da bir sonraki cümlenin ta kendisidir zaten. Geçiş yollarını tıkarım ben senin, işimi şansa bırakmam. Ama gene inkar edersen napalım. Deliller, apaçık ortada ve ben Allah'ın sözünü sen gibi "Eğip, bükmeden" konuşuyorum. Neyse devam, daha ayet var. Kafana dank ettireceğim ayetleri. Devam et Uğurcum.

"Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen, vaadine asla ters düşmezsin." - Ali İmran 194

Madem sizler Hz. Muhammed'i diğer peygamberlere göre yüceltiyorsunuz. Neden burada Allah "Biricik resulum Muhammed" demedi de, "Resuller" dedi? Çünkü tüm resullerin yolu, Allah'a itaattir, İslam dinidir. Şimdi diyeceksin ki o zaman niye bazı konularda sadece Muhammed peygamberi takip etmeliyiz? Çünkü Kur'an yani, kutsal kitaplar arasında günümüze dek "Sabit, evrensel" olarak gelen en detaylı kitaptır ve bu kitap Hz. Muhammed'e inmiştir. 

Birçok ayet de direkt kendisine indiği için uygun davranışlar olarak adlandırdığımız "Sünnet" kısmını bulursunuz. Ancak o davranışlardı kendi toplumun gerektirdiği şartlarda zaten tüm peygamberler de bunu yapmış ve uygulamışlardır. Namaz ve Oruç, sadece Kur'an ile gelen ibadetler değillerdir. Geçmiş dinlere de gelmiş ibadetlerdir.

"Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır." - Bakara 183

Bu ayet, Orucun sadece bize değil, bizden önceki kitaplarda da yer aldığının delilidir.

"Rabbim! Beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et!" - İbrahim 40

Burada da, Hz. İbrahim'e de namazın vahyolduğu ve namaz kıldığı apaçık ortadadır. 

Ama siz gidip camii imamı, Hatipoğlu, Cübbeli, Şeyh, Mısıroğlu, Şenocak gibi bildiğini zanneden şarlatanları dinler ve sorgulamazsanız, tabii inanmazsınız. "Onun tahsili var, senini ki nerede?" Diyecek olabilirsiniz ama illa bu işin "Diplomasını" almaya gerek yoktur. Peygamberler diploma mı aldı, vahiy aldı. Ben de full biliyorum demiyorum zaten. Bu bilgileri okuyup sorgulamanı istiyorum. Hatam varsa gelip söyle, delilin ile gel. Mümkünse de bunu Kur'an'dan destekle eyvallah, düzelteyim. Kur'an destekli olmazsa bile düzeltirim, delil sağlam olsun yeter. Bana öyle hadis ile gelme, bana sökmez. Hadis vs. bunlara uyarak yine Allah'ın "Resullerimi ayırmayın" ayetlerine buradan bile ters düşüyorsunuz. Hz. Muhammed'i hep bir ön plana çıkarma girişiminiz var. Neyse çok uzadı daha bu konuda ayetler var. Tipik savunmanızı biliyorum ben hepinizin. Ona göre cevabımı şimdiden veriyorum. 

"Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur." - Nisa 136

"Onun resülüne" derken tekil konuşmuyor ki tekil olmadığını şuradan anlayacaksın. "Resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın." İfadesinden anlıyoruz ki hem Kur'a hem de Kur'an öncesi resullerin kitabı bahsediliyor. İnan diyor çünkü onlar bozulup tahrif edilmeden önce Kur'an'ın hükümlerini benzer hükümleri anlatıyordu zaten. Ayette yine "Resulleri" ifadesi var. Bana demiyor bunlar hep sana. 

"Onlar ki Allah'ı ve O'nun resullerini inkar ederler, Allah'la O'nun resulleri arasını açmak isterler de "bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz" derler; böylece imanla inkâr arasında bir yol tutmak isterler. İşte bunlar gerçek kafirlerdir. Ve biz, kâfirler için yere batırıcı bir azap hazırladık." - Nisa 150 ve 151

Ya var ya, Allah öyle eşsiz ve tarifsiz bir büyüklükte ki, tam günümüze doksana vurmuş yine! Hep yaptığı gibi! Siz değil misiniz? Sadece Muhammed'i kabul edip sadece onun hadislerini, onun sünnetini örnek alan? İsa'ya ne oldu, Musa'ya ne oldu? İbrahim'e ne oldu, Yusuf'a ne oldu, Yakub'a ne oldu? Nuh'a, Süleyman'a ne oldu? Hayrola, onları unuttunuz mu? Ah kıyamam ben sana... Yerim ben öyle unutkanlığı. En üstün bizim peygamberimiz diye, Hristiyanlara, Ateistlere, Agnostiklere, Yahudilere cevap yetiştiren ben değilim valla senin tayfan ve sensin. 

151. Ayette de Allah'ın uyarısı sana, ben karışmam. Ben de sadece Allah'a teslim olmuş birisi olarak sana bazı şeyleri göstermeye çalışıyorum. Çoğunuz yine diretecek biliyorum ama bir kısmınızın kafasına 2-3 karıncalanma sokup onları Kur'an'ı okumaya, akletmeye ve sorgulayarak Allah'a teslim olmaya vesile olsam yeter bana. Ötesinde değilim, istersen inanma. Allah şahit, zaten Allah'dan daha iyi kim şahitlik eder? Hiç kimse! Şimdi de eğer "Resuller" ifadesine tabii olursan akibetin geliyor bir sonraki ayette.

"Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir." - Nisa 152

Allah, kendi yolunu, Kur'an'ın gerçek yolunu takip edenlere cennetini ve rızasını vaad ediyor. Senin gibi birini yüceltip, öbürünü inkar edeni değil. İnkar etmiyorum diyorsun ama peygamberlere gelince Hz. Muhammed'i kayırıp hepsinden üstün tutuyorsun. Bu bile Allah'ın sözünü inkârdır. İnkâr etmek illa dışlamak değildir. Ona uymamak da bir çeşit inkâr etmek eylemidir. Sen ise sürekli Muhammed diyerek, diğer peygamberleri dışlamaktasın. Bu kurala uymuyorsun, yani inkâr etme eylemine giriyorsun yavrum. Dur daha bitmedi, her yerden tepe tepe ayetler getireceğim sana demiştim. ben. Ankara bebesiyim ben, dediğimi yaparım ehehe.

"Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter." - Nisa 171

Ayet apaçık Hz. İsa'nın durumu için inmiş bu kabak gibi ortada. Ancak yine "Resullerine inanın." ibaresi var ve dahası dikkat etmen gereken nokta budur. "Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir." Kur'an okuyanlar bilirler tıpkı Hz. Muhammed'in tanımının aynısı Hz. İsa için yapılır. Buradan da peygamberlerin asla birbirinden üstün olmadığını anlayacaksın. Hz. İsa'ya, "Meryem oğlu" ya da "İsa Mesih" denmesinin sebebi, insanların o dönemde ve halen günümüzde de artarak onu "Mesih" diye nitelendirmesidir. "Meryem'in oğlu" Denmesinin sebebi de, Hz. İsa'nın sadece Meryem'den olduğuna dair, yani babasız olduğuna dair yapılmış şiddetli vurgulardır. Her neyse, oynat Uğurcum.

"Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur." - Maide 12

Allah'ın işine bak, yine "Resullerime inanır ve onları desteklerseniz" ifadesi var. Allah sözünden hiçbir ayetinde kusursuz bir biçimde şaşmıyor. Ayetleri bile noksansız ve müthiş tutarlı. Zaten bu yüzden o Allah, bu yüzden ona itaat ve kulluk ediyoruz yahu. Benimkisi de laf işte.

"Resuller" diyor, Hz. Muhammed ya da Hz. İsa demiyor, "Resuller" diyor. Yani Adem'den, Muhammed'e dek tüm peygamberleri kast ediyor kainatın efendisi yüce Allah. Bundan sonra aşağıdaki ayetlerde "Resuller" ifadesine artık ayrı ayrı yorum yapmayacağım. Bilal olsa şimdiden konuyu anlatmıştı artık yani. Bu arada mîsak kelimesi, söz anlamına gelmektedir. 

"İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır." - Maide 32

"Göğüslerinde düşmanlıktan ne varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: "Hamdolsun bizi buraya ulaştıran Allah'a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Andolsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Şöyle seslenilir: "İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet." - A'raf 43

"Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu." - A'raf 53

"İşte o kentler/medeniyetler! Haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz sana. Andolsun, resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanmadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler." - A'raf 101

"Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı." - Tevbe 70

"Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.- Yunus 13

Bu kadar yeterli. Gerisi Kur'an'dan en az bile daha 7-8 Ayet daha var. Sonuçta Allah, ayetlerinde gayet tutarlı bir şekilde hep "Resuller kanıt getirdi, Resullere iman edip takip edin, Resullerimi ayırt etmeyin" vurguları var. Bu konuya şu açından girdim. Baş örtü konusu da Hz. Muhammed'in hadislerine yıkıldığı için, bu konuya ve diğer bir çok dini konuda da yapılan yanlış, Hz. Muhammed'i olduğundan çok daha fazla öne çıkarmaktır. Sanki diğer peygamberler yokmuş gibi muamele yapılmaktadır. Sorsan onları da onaylarlar ama Hadis, Sünnet, camilere yazılar yazılar ve daha bir çok şey de sadece Hz. Muhammed öncüdür. Bu tutum da yanlıştır. Sana göre olmadıysa da beyin fırtınası yapıp, sorgulayıp kendin yaparsın. Zaten olması gereken de budur. Ben sana maksimum vesile olurum. İş daima sen de biter, çünkü Allah ve kul arasına resuller de dahil, hiç kimse giremez.  

Ulan Ahsena tefsirinden nerelere geldim. Din böyle eşsiz bir konu ama o kadar dini bok ettiniz ki geleneklerle, evliyalarla, yalan ve hurafeyi dine yamayan, kafasına göre reddiyeler çeken hocalarla, cemaat ve tarikatlarla, mezhepçilikle güzelim dini soğuttunuz bu insanlardan! Konu lastik gibi, sakız gibi oradan oraya uzuyor farkındayım. Birisinin çıkıp artık bunlara dik durması, isyan etmesi lazım! Peygamberler de adalet için isyan etmiş insanlardır çünkü! Savaşıp direnmiş insanlardır! Kur'an'da tonla kıssas var gayet de tutarlı hepsi, açıp oku diyorum ben sana hep. Okumuyorsan, o senin sorumluluğundur. Neden tutarlı ve neden mantıklı biliyor musun? Çünkü hiçbir insanın kitabı, mutlak güç, eşsiz yaratıcı ve eşsiz sanatçı olan, tüm üstün sıfatlara sahip olan yüce Allah'ın kitabı kadar güzel olamaz ve dini Allah kadar güzel anlatıp yorumlayamaz. 

Ahsena Tefsir demiştim nerelere geldim ama iyi ki geldim, o nokta da günümüzde yapılan önemli bir hatadır moruk. Be sana Furkan suresinin 33. ayetinde birebir geçmektedir, ayetin orjinalini ve mealini atıyorum.

"Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakkı ve ahsene tefsîrâ(tefsîren)." - Furkan 33 Orjinali

"Onlar sana bir mesele getirdikçe, biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz." - Furkan 33 Meali 

Bu video seni kesmezse, hani diyorsunuz ya "Kur'an Arapça efenim, Araplardan daha mı iyi bileceğiz be!" diyenlere inat, bakalım Arap bilim adamları bu videoda ne demişler ;



Gördüğün gibi daha kendi argümanından mat ediyorum seni, adam yukarıda dediklerimi resmen tasdikliyor. İzlersen zaten anlarsın.

Yazıyı da Sonia Cihangir ile bitiriyorum. Çünkü kendisinin bu konuda gayet sağlam bir videosu var ve tam 2 saat sürüyor. Ancak ben videoyu bu yazının özeti olan bir "20 saniye" tarafından başlatacağım orayı çok iyi dinle. Videoya buradan başlayabilirsin. Bunu tecrübe etmiş bir kadın diyor. Artık kanıtlar ve tutarlı deliller ortada, herkesin ayıkladığı pirinç kendinedir. Herkes bu yazından kendine ne kaparsa onu uygular ve yorumlar. Ayrıca makaram sarı bağlar ehehe. Haydi eyvallah. 

17 yorum:

  1. emekleriniz için teşekkürler. Çok faydalı, aydınlatıcı

    YanıtlaSil
  2. teşekkürler canım kardeşim. çok güzel yazmışsınız. zaten inandığım gerçeklere, kapsamlı bir dayanak sunmuşsunuz. sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. zaten inanmadığım desem daha doğru olurmuş.

      Sil
    2. Eyvallah hocam, burada iletişim "Dumanla" olduğu için işten güçten anca yanıt verebildim affola. Bir de blogu bıraktım tabii. :) Beğenmenize sevindim, bilmukabele sevgiler benden. Sizlerle bire bir olarak da tanışmak üzere inşallah beklerim.

      https://twitter.com/brk_yrpzl

      Sil
  3. mehmet okuyan'ı severdim eskiden. sonra baş örtüsüne inanmayan kadınların imanlarına kötü isnatta bulunduğunu görülünce üzüldüm ve arayıştaydım. mehmet okuyan kendisi sorgulamalar yaptığı için din dışı gösterilip, başkalarının sorgulamasına aynı tepkiyi vermiş. zannediyor ki kadınlar sırf nefsi için bunu sorguluyor. ne kadar mantıksız yorumları oysa. asıl kendi kibirleri ve kendi nefisleri için bu düzeni sürdürmeyi istediklerini hiç düşünmüyorlar. sizin yazdıklarınız bu işe yıllarını veren birçok kişiden daha tutarlı geldi. arapça biliyorsunuz sanırım az ya da çok. eğer biliyorsanız nasıl bir yöntem izlediğinizi anlatırsanız sevinirim. emsile bina biliyordum ben biraz. sonra çok karıştı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Arapça bilmiyorum, bu konuda Arapça bilen 4-5 ayrı, birbirinden bağımsız kişilerden destek aldım ve hepsi birbirine yakın anlamlar verince yazıya bunu da ekleme kararı aldım.

      Her insan, en azından %99'u diyelim, eline güç geçince Hitlerleşir. Kendi gerçeği işine gelmeyince "Ulan ben bunun eğitimini aldım sen kim köpek!" moduna geçiyor, eleştriyi düşünmek yerine...

      Benim tutarlılık kılavuzum eğer bir söylemim Kur'an ile çelişiyorsa ben onu bloga koymam ve çevreme asla anlatmam. Çünkü Allah'ın bana yani bizlere anlatmak istediğini ya ben anlamadım ya da Allah'ın bize demek istediği başka bir şey ya da bu tamamen dini bir hurafe diye düşünürüm.

      Bir ayeti not alıp, diğer ayetlerle çelişip çelişmediğini bakıyor ve internetten farklı meallerle mukayese ederek objektif bir şekilde araştırıyorum. Bu metot biraz zahmetli ama hem akılda kalıcı, hem de gerçekten işe yarıyor. Sana da öneririm.

      Selam ve sevgiler güzel insan.

      Sil
  4. mealinde kadınları dövün diye çeviri yapan bir diyaneti olan ülkede kimse de vicdan azabı çekmeden yaşıyor ve bunların nasıl yıkımlara yol açabileceği ve tüm dünyada nasıl bir islam algısı oluşturduğu görmezden geliniyor. kimsenin bunu düzeltmeye çalışmadığı için canı yanmıyor. bu koşullarda baş örtüsünü tekfirciliğe girmeden sorgulayıp öğrenmek nerede biz nerede...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mealleri objektif çeviren çok az. Genelde çoğu kendi "Mezhebi, Tarikat, Siyasi Görüşü" için eğip büküyor. En net ve en sağlam meal Yaşar Nuri Öztürk mealidir. Diyanet mealini okursan Ateist veya Deist olma olasılığın çok yüksek. :)

      Sil
  5. cidden kur'an okurken nasıl bir rutin ve yöntem izliyorsun kardeşim? ben oradan oraya savrulabiliyorum bazen. sen iyi derleyip toplamışsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir ayeti not alıp, diğer ayetlerle çelişip çelişmediğini bakıyor ve internetten farklı meallerle mukayese ederek objektif bir şekilde araştırıyorum. Bu metot biraz zahmetli ama hem akılda kalıcı, hem de gerçekten işe yarıyor kardeşim. Sana da öneririm.

      Sil
  6. yeni doğanı dahil, kız çocuklarını diri diri gömmekten gurur duyan; kendi nesillerini sürdürmelerini tehlikeye atacak düzeyde kadın nefretiyle dolu bir millete din iniyor doğal olarak. böyle bir kültürün elini değdirdiği söylemleri, kadın meselesinde onların kültürlerinin dine etkisini sorgulayınca , imanımıza hakaret ediyorlar. yazık, onlar yanılıyorsa, başkasının imanına koydukları taşlar ne olacak umurlarında değil. en doğrusunu Allah bilir tabii. ama iddialarını Kur'an'la ciddi bir şekilde desteklemeleri gerekiyor. yaptıkları açıklmaların yetersizliğini görmeleri lazım. diğer konularda Kur'an'ı Ku'ran'la açıklarken burada bu konuşulamıyor. Yahut insan doğasında destekleyen ayet nedir mesela?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kur'an öyle bir kitap ki, bunun bütün temel ve insanın yaşamına yetebilecek fonksiyonlarına bazen direkt, bazen ise yoruma açık bırakılmak özgürlüğü ile mutlaka cevap vermiş. Cevapsız hiçbir soru yok. Olsaydı ben Allah'ın gücü, asaleti, büyüklüğü karşısında secde etmez, edemezdim.

      Sil
  7. Merhaba. Bu yazınızda yalnızca başörtüsü kısmıyla ilgilenmişsiniz. Peki, Ahzab Suresi - 59'da geçen "dış kıyafetlerini üzerlerine alsınlar" ayetiyle alakalı neler söyleyebilirsiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Mahremlerini örtsünler" demiş olabilir yüce Allah gayet bence. :)

      Sil
  8. İsmim Berk. Bana buradan ulaşabilirsin.

    https://twitter.com/brk_yrpzl

    YanıtlaSil
  9. Yazınızı çok beğendim ve faydalı buldum. Tüm düşüncelerimin özeti olmuş. şu an 20 yaşındayım ve bası ortulu bir kadınım. Bir yıldır yaptığım araştırmalar sonucunda son iki aydır özellikle başörtüsünün farz olmadıgını erkegin kadına bakıs acısından turemis bir sey oldugunu anladım. Çok sukur bana baskı kuracak bir ailem yok ama işin yoksa başını aç insanlarla uğraş. Çünkü bilgisi olan da olmayan da müslüman olan olmayan da konusacak. Dine sokulan uydurmalar çok tehlikeli olabiliyor. Ben sadece toplum baskısıyla ugrasıcam zaten yakın zamanda yurt dısına gidicem okul için ama o kadar çok kız ve kız çocuğu var ki baskılanan. Umarım herkes araştırır ve sorgular. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil