10 Ağustos 2016 Çarşamba

Okumuşun Cehaleti

Hep dini ya da kendime dair yazılarım baya sıkıcı oldu ki ben bile sıkıldım. Bu kez daha farklı bir şey yazacağım. Yazıya eleştiri serbest zira çok başarılı olduğum ve kendine güvendiğim bir alan değil bu yazı. Lakin eleştirmeden okursan iyi olur. Zira bazı kişiler okumadan pata küte dalabiliyorlar. Ön yargı böyle iğrenç bir şey işte. 

Bunu ben yıllar öncesinde de savunurdum. Ergenliğimden bu yana değişmeyen gerçeklerim birisi de ; Okumuşun Cehaleti 

Kesin diplomalı öküzlere giydireceğim sandın değil mi? Aferin. Öyle zannetme ama çünkü bu konsept farklı. Son dakika diyip de, tahmin etmediğin bir son dakika haberi reklamı gibi olacak ama her saniyene değecek. 

Okuyan adam, daima cahil kalmaya mahkumdur. Çünkü okuyan adam, kendini geliştirecek ve daha da geliştirmek isteyecek. Çünkü, gelişen adam kendine bir şeyler katacak ve beynini kullanacak. Beyinin kullandıkça da anlayacak ki, aslında kendisini geliştirmesi güzel ama geliştirdikçe de daha da çok geliştirmesi gerektiğini anlayacak. Cehaletinin farkında olacak. Çünkü Tarih'i öğrendiğinde, aslında Sosyoloji'yi de, Arkeoloji'yi kısmen de olsa öğrenmesi gerektiğini farkedecek. Ardından Psikoloji, ardından da Felsefe, akabinde Din ve Teoloji derken hepsi birbirini kovalayan kedi kuyruğu misali gelecek. Okuyan insan cehaleti budur işte ve şahsen ben bu cehalete tutuldum. Yıllardır da okurum. Ha, ama bilgisayarla haşir neşir olduğumdan elime gerçek bir kitap tutmayalı epey oldu. Ama oturduğum bilgisayarda, 18 saat facebook açıksa bunun 3 saati reel vakitte facebook'u bulur geri kalanı ya oyun oynamakla, ya da bir şeylere kafa yorup, onu dinlemekle, okumakla ve araştırmakla geçiyor bazı zamanlarım. 7/24 Okuduğumu asla iddia etmem hatta ben de bazen vaktimi boş boş harcıyorum ve ben de geri zekalı işlere imza atabiliyor ve geri zekalı şeyler izliyorum bazen.

Ben bir de şu tiplerin hatun tavlarken yaptığı diyalogları asla yapmıyorum. " Porno mu, o ne yeaa. " der sorsak Alexis Texas'ın seceresini sayar. " Jazz, Belgesel falan." der ama Jazz konserine gitmişliği yoktur bebenin. Ya gene giydirmeyecektim ama 2-3 cümle de çakayım da hak geçmesin. Okumuş bir cahil olarak ve okudukça ne denli cahil olduğunu ve öğrenilmesi gerene milyonlarca şeyin daha olduğunu kendini geliştirip, bir şeyler kattıkça öğrenen ben, açıkcası hiç Jazz konserine gitmedim. Tesadüfi harici hiç Jazz dinlemedim, kütür kütür lahmacun, tavuk döner ve çig köfte de yerim valla. Hele aç olunca babamı tanımam anasını satayım mide lan bu boru mu ehehe. 

Kalkıp burada kendini övüyor diyecek dallama tipler illa ki çıkacaktır, feryatlarının önünü tıkayalım da şimdiden en azından buradan boş laflar duymayalım. Ben başkaları gibi oku demeyeceğim. Oku diyeceğim ama onların dediği tarz da oku demeyeceğim. Çünkü bu yıllarda okunacak kaliteli yazar da zor. Çoğu birbirinin yandan yemişi açıkcası. Dünya klasikleri istisna bak onlar okunur. Kur'an okunur, Felsefi hep kitap okunur. Sosyolojik ve Tarih içeren her kitap okunur tabii yazar da önemli. Sonuçta Cübbeli'nin vaaz verdiği bir ülkedeyiz, bir de Bilal Erdoğan gibi bir üstün zekaya sahibiz, lütfen. Bana da bi gülme geldi merak etme...

Sonuç olarak, illa kitap okumak zorunda değilsin. Bilimsel makaleler, vikipedi ve felsefi forumlarında bir çok filozofun felsefi görüşü hakkında bilgiler de bulabilirsin. Sartre varoluşcudur, Locke romantik falan derler ama "İnsan doğduğu an boş bir levhadır." diyecek kadar salak olduğunu, evet salaktır. Çünkü, insan boş bir levhaysa biz nasıl doğunca meme arıyoruz? O memeden besin alacağımızı nereden biliyoruz? Doğarken akciğer solunum yapınca bir şey bilmiyorsak, niye ağlıyoruz? Demek ki besin kaynağı ve acı gibi bilgileri doğuştan biliyoruz. Alın size 3 soruda Locke denen dallamayı çürüttüm. Hiç sevmem de pezevenk herifi zaten. Masoch'un mazoşistliğinin saflığını, Sade denen herifin ne denli bir manyak olduğunu, Sokrates'in samimiyetini ve daha bir çok şeyi öğren. Hiç olmadı sosyolojiyi araştır ve düşün. Her okuduğunu sorgula. İnsan hatalı bir varlıktır ve ben de hata yapmaya müsait bir varlığım, senin gibi. O yüzden, eline ne geçerse geçsin oku. Bilimsel bir şey olursa duble oku. Okuduğunu da düşün, hemen yazar seni ikna etmesin. Beyninde gerekirse III. Dünya savaşını yap o düşünceler arasında. Çünkü Tanrı, yüce Allah bile kendisinin akleden kimselerinin anlaması adına bir çok ayeti gizlemiştir. Buna da bir örnek verip ben topuklayacağım yavrum.

"Onların amelleri, engin denizdeki karanlıklara da benzer. Üst üste dalgaların kapladığı bir deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar... Elini çıkarsa göremeyecek halde. Allah'ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz." - Nur 40 

1- Engin denizlerdeki karanlık?
2- Üst üste dalgalar? 
3- Bir biri üstüne karanlıklar?

Bu Tanrı bizi kandırıyor hocam. Hayır yavrum, kandırmıyor. Sen olaya sığ bakıyorsun hepsi bu. Bu ayette anlatılmak istenen Allah'ın istemediği hiçbir kimse hidayete eremez. Fakat Allah bunu bize dümdüz anlatmak yerine bazı metaforlar seçmiş.

1. Metafor ve 3. Metafor = Engin denizlerdeki karanlık ve birbiri üstüne karanlıklar?

Bak yavrum. Denizlerdeki karanlık dediğine göre, denizde bakacağız ve ışığın kırılmasına göz atacağız. Işık kırılması için buraya göz atabilirsin, hem burada denizin dibi karanlık ama niye mavi görünüyor diye soracak Einstein'in çakma torunları çıkacaktır. Biz seddimizi şimdiden inşa edelim. Al yavrum. Oradaki ışığın kırılması anlatılmakta basitçe. İşte renk emilimleri derinlere gittikçe farklılık göstermekte. Bir süre sonra ise, deniz git gide kararmaya ufaktan başlar çünkü su ışığın kırılmasına daha çok engel olmaya başlar. Bir adet engel gibi düşün yani. Işık kaynağı sabit, fakat engel git gitgide artıyor ve dolasıyla daha az aydınlanıyor ve engel artıkça daha da az aydınlık. Böylece bu döngüde, kaçınılmaz son! Bir süre denizde insan ayette Allah'ın buyurduğu gibi ; "Elini çıkarsa göremeyecek halde" oluyor. Bu katmanlar en dibe kadar devam ettiği için de, birbiri üstüne karanlıklar oluyorlar. 

2. Metafor = Üst üste dalgalar

Denini yüzeyinde bir dalga görülse ve dibe dalınca insan oğlu gözleriyle kolay seçemese de, aslında iç içe dalgalar vardır. Derin denizlerin alt kısımlarında yoğunluk, üst kısmından fazladır. Bu yoğunluk farkından, tabakalaşmış denizin içerisinde iç dalgalar da oluşur. Bu dalgalar yüzey dalgaları gibi hareket etmektedirler. Keşfi ise 1900 yılındadır. Denizin içinde oluşan bu dalgalar gerçekten de Kur'an'da yer alan, yukarıda yazdığım ayetin ifade ettiği "Dalga üstünde dalga" yapısını oluşturur. Engin denizlerin dibinde az evvel anlattığım gibi zifiri karanlık varken, bu karanlığın içinde iç dalgalar ve bunun üstünde yüzeydeki dalgalar üst üste gelmektedir. Buyurun bu da resimli şeması ;




Gördüğünüz üzere dediğimin yazılı bir ispatıdır ve daha fazla bilgi almak isteyen arkadaşlar da yaklaşık bir 30-40 dakikalarını ayırıp bunun bilimsel gerçeğine de ulaşabilirler ve çıkan sonu aynen benim delillerle ispat ettiğim gibidir. Ayette aslında bu metaforlar gerçek ve bilimsel bilgiler gizlenmiştir yüce Allah tarafından. Bunları okuyup farkında vardıkça, aslında ben ne cahilmişim ki bu ayetteki bu gerçekleri göremedim dediniz mi bilmiyorum ama Allah'ın varlığına kendimi ikna edecek deliller aradığımda ben dedim. O yüzden yazının başında anlatmaya çabaladığım gibi, okudukça kendinizle yüzleşirsiniz aslında. Ha sen kendi için de, Yağmur için ya da Merve için okursan o zaman Jazz dinliyorum diyip 3 tane Jazz sanatçısını sayamayan, saymak için Google açan dallamalardansın demektir. Bunun grisi yok, hiç kusura bakma. Bir vajina için ise, okumana değmez. Okuyacaksan kendin için oku bunları. Daha çok sevişince Tesla, Einstein, Planck, Ömer Hayyam ya da Biruni olmuyorsun çünkü. En fazla dallama olursun gene, ya da amsalak. İnsan kendine uygun gördüğü davranışı benimser ve de uygular, derininde yatanlar en fazla o insanın davranışına bulduğu hayali veya realist nedenler, bahanelerden ötesi de değildir. Okuyun, her okuduğunu eleştirin, sorgulayın, okudukça da cehaleti fark edin. Haydi eyvallah. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder